Bakan Çubukcu bu programları kaçırmasın !
Yazar: Sabriye Mercan Bolulu
Geçen haftayı evde geçirdim. Bir vakıf üniversitesindeki görevimden ayrıldım. Bu da bir yazı konusu ama öfkemin biraz azalmasını bekliyorum. Bu arada arayıp soran herkese bir kez daha teşekkürler. İnsanın yalnız olmadığını hissetmesi çok güzel.
Neyse konumuz bu değil. Bu zorunlu evde kalışım süresince dışarıya çıkamadım. Anjin yüzünden yatağa çivilendim. Zamanımın önemli kısmını televizyon karşısında, öğlenleri tüm kanalları parselleyen kadın programlarını izleyerek geçirdim.
Türkiye'de yaklaşık 12 milyon ev kadını olduğu düşünülürse, bu programların önemi ortaya çıkacak belki.İyi izleniyorlar ve büyük etkisi var. Sadece beş günde nelere tanık olmadım !
Genç bir kadın kendisini istemeden evlendiren ailesini milyonların önünde eleştirdi; kaçınılmaz son (!) ertesi gün babasının silahından geldi. 14 yaşında bir kız çocuğu, teyzesinin kocası yani eniştesiyle kaçtı. Güzeller güzeli, gencecik teyze kocasından olmanın (!) hüznüyle, anne ve özellikle baba "Her şeye rahmen kabul" mesajıyla günlerce ağladılar ekranda. Kaçaklar cuma günü ortaya çıkacaklarını açıkladılar. Bu kararda Hulusi Kentmen tavrıyla dikkat çeken babacan avukatın büyük rolü oldu bence !..
Yine cuma günü izlediğim başka bir örnek çok şaşırttı beni ve bu programların etkisini daha iyi anladım. 22 yaşında, küçük bir çocuğu olan ama parasızlıktan nikah kıydıramadığını tesadüfen öğrendiğimiz ve iki yaşından bu yana babası tarafından büyütülmüş, acayip efendi genç bir erkek vardı bu kez koltukta. İki yaşındayken evini terkedip, görümcesinin kocasına kaçan annesini arıyordu. 19 yıldır görmediği annesinin telefonla yayına katılması 19 dakika sürmedi inanır mısınız ? Anne, yayın bitmeden stüdyoya yetiştirildi ve milyonların önünde bir kavuşma yaşandı. 19 yıldır saklanan gerçekler de ortaya çıktı. Baba ölen kız kardeşinin evine giden anneyi eniştesinden kıskanmış ve çamaşır yıkarken odunla karısının beline vurmuş !... ve izlerini kaybettirip, oğluyla yaşamayı seçmiş.
Bunlar izleyebildiklerimden örnekler. Hemen her öykünün altında bir şiddet vakası var. Stüdyodaki konukların ya da dertlerini anlatmaya gelenlerin, "Dayağı hak etmek" gibi acı bir kavramı olağan karşılamaları ise çok üzücü. Hatta karısının dört çocuğuyla terkettiği bir kocanın, "Eşinize şiddet uyguluyor muydunuz ?" sorusuna yanıtı ne oldu dersiniz ? "Yok, şiddet yoktu. Arada sırada her koca kadar, tokat atardım".
Hürriyet, CNN, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve Birleşmiş Milletler "Aile içi şiddete son" isimli bir kampanya başlattı geçen hafta. Çok etkileyici bir film hazırlamışlar. Bu kapsamda bir de konferans yapıldı İstanbul'da. Kadından ve aileden sorumlu -ama çocuk yuvalarındaki işkenceden sorumlu olmayan Bakan Nimet Çubukçu da bir konuşma yapmış, gazetelerden okudum. Bir sürü laf-ı güzaf. Malatya'daki skandal patlak verdiğinde, Londra'da Başbakan'ın yanından ayrılmamayı tercih eden Bakan Çubukçu Yuvalar'daki sorunu muhbir ağıyla çözmeyi planlıyor. Ailedeki şiddeti önlemek için de her evden bir muhbir mi ayarlamayı düşünüyor acaba ? Boşuna uğraşmasın. İnsanlar sorunlarını ekranda çözüyor nasılsa... Otursun televizyon başına, görsün memleketin hal-i pür melalini... Ev ev dolaşmaya da gerek kalmaz o zaman. Nasılsa alıştık artık töre cinayetlerine, şiddet ölümlerine !