Mustafa Kemal
Yazar: Dr. Ülkümen Rodoplu
Can Dündar'ın yönetmenliğini yaptığı filmin çok uzun bir süre konuşulacağı ortada.
Filmi izlerken keyifli vakit geçiriyorsunuz. Belgesel olmasına rağmen heyecanlı bir film izler gibi. Çünkü, bir sonraki sahnede acaba Atatürk ile ilgili nasıl bir sürpriz sahne geleceğini bekliyorsunuz.
Ben, tüm film boyunca zaman zaman duygulandım, gözlerim doldu. Bazen, "Bu kadar da olmaz. Bu haksızlık" diye öfkelendim.
İzmir Şan Sineması'nda TÜLOV tarafından düzenlenen gala programı çok seçkin bir davetli topluluğun katılımı ile başladı. İzmir Valisi, Emniyet Müdürü, bürokratlar, partililer, iş adamları, dernek başkanları.
TÜLOV Başkanı Hakan Tartan'ın ve ardından Can Dündar'ın açılış konuşmaları davetlilerin, oturacak yer bulma telaşı ile pek de etki yaratmadı.
Hakan Tartan'ın, konuşmasında Can Dündar'ın ününün artık dünya çapında olduğunu vurgulamasının ardından aklıma Orhan Pamuk geldi. Orhan Pamuk, Nobel ödülünü aldığında ben de Londra'da bir uluslararası kongredeydim. İlk haberi İsveçli bir arkadaşım vermişti. Çok sevinmiş, gurur duymuştum. Bir de Oxford Caddesi'nde bulunan ünlü bir kitabevinin vitrininde Orhan Pamuk posteri ve kitaplarını görünce heyecanım bir kat daha artmıştı.
İlk kez bir Türk'ün ses getiren bir başarısını Avrupalılar ile birlikte paylaşıyordum ve çok gururluydum. Bu sevincim, gururum Türkiye'ye dönünce ve eleştirileri okuyunca yerini karışık ve farklı duygulara bırakmıştı. İlk kez bir Türk Nobel Edebiyat ödülü alıyor ve biz bunun tadını çıkaramıyorduk. Ödüle giden yolda yapılanları, yaşananları onaylamadığımız için ödülün kamuoyunda hak ettiği desteği bulamadığını düşünmüştüm.
Mustafa filmi başladıktan hemen sonra aklıma Orhan Pamuk'un yaşadıkları geldi. Can Dündar'ın filmi de eleştiri alacak ve tepki toplayacaktı. Bunu daha filmin başında anlamıştım.
Filmde Kurtuluş Savaşı'nın bittiği ve İzmir'e Türk askerlerinin girmesi ile birlikte, Yunan bayrağının gönderden indirilerek yerine Türk bayrağının çekildiği sahne büyük alkış aldı.
Bunun dışında, izleyiciler beğendikleri sahneler yanında, pek de doğru bulmadıkları ve katılmadıkları bölümleri düşünerek, sinemadan ayrıldı. Mustafa Kemal'in hiç de filmdeki gibi sıradan bir insan olmadığını söylüyorlardı. Etrafımda bulunan herkes birçok sahnenin doğru olmadığını ve böylesine hassas bir dönemde bunun haksızlık olduğunu vurguluyordu.
Mustafa Kemal kararlıydı. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin ardından Ankara'ya doğru yol alırken kafasındaki planı sırasıyla şu şekilde not aldırmıştı:
1.Meclis toplanacak.
2.Anadolu tüm düşmanlardan temizlenecek.
3.Örtünme kalkacak.
4.Cumhuriyet ilan edilecek.
5.Hilafet kalkacak.
Tüm planlar harfiyen yerine getirilmişti. Sabırla ve bir bir.
Film boyunca Louis de Bernières'nin tarafından yazılan ve geçtiğimiz yıl okuduğum “Kanatsız Kuşlar” adlı eseri düşündüm. Yazar, bu kitabında Genel Kurmay Başkanlığı arşivlerinden yararlanmış ve Mustafa Kemal'in el yazısıyla not ederek bıraktığı belgeleri gözden geçirmişti.
Bu kitapta Mustafa Kemal hakkında birçok yeni konuyu okumuş ve öğrenmiştim. Şam ve Trablus'ta yaşadıkları, Çanakkale'de paylaştıkları, Meclisi toplarken ve Cumhuriyeti ilan ederken karşılaştığı sorunları, Can Dündar filminde de benzer sıra ve biçimde ele alınmıştı. Can Dündar'ın da bu kitabı okuduğunu ve O'na ilham verdiğini düşündüm.
Filmi tartıya koyduğumda iyiler ve kötülerin bir arada olduğuna inanmaktayım: Öncelikle bunun bir "ilk" olduğunu anlamalıyız. Senaryosu, müziği, çekimleri ile bir "ilk". Bundan sonra çok daha iyileri ve güzelleri yapılacaktır. Ancak, Can Dündar'ın gerçek başarısı bu "ilk"e imza atmış olmasıdır.
Filmde katılmadığım, sert ve acımasız bulduğum noktalar hiç de az değil:
Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti kuran, ülkemizi düşmanlardan kurtaran, yola birlikte çıktığı arkadaşlarını zaman içerisinde yok ettiği söylenmiş. Bu gerçek değildir. Ayrıca, yeni Cumhuriyeti kurarken yapılan plana sadıktır. Hiç de geri adım atmaya niyeti yoktur. Laik Cumhuriyetten ödün vermeyi de düşünmez. Önüne çıkan tüm engelleri aşacaktır. Bu engel, en yakın arkadaşı olsa bile duyguya yer yoktur.
Filmde en çok eleştiri alan son günlerindeki yalnızlığı, bunalımlı görüntüsü, ağlayan ve bazen de alkollü hali beni hiç te olumsuz etkilemedi. Rakı sofraları, kadınlara olan ilgisi doğrusu benim izlediğim filmde dikkatimi çeken ve aklıma kazınan sahneler değildi.
Beni en çok etkileyen sahneler, daha gençlik yıllarından itibaren sürekli okuyan, üreten, düşünen ve yaşadığı zamana sığmayıp, geleceği ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin hayallerini kuran Mustafa Kemal oldu. Sürekli yazıyor ve not alıyordu.
Mustafa Kemal zaafları, tutkuları, duyguları ve üzüntüleri ile bir insandı. Bunların hiçbiri O'nun yaptıklarını ve değerini azaltmaz. Kurduğu Cumhuriyet'in değerini ortadan kaldırmaz.
O'nu anlamak için daha çok okumalı, çalışmalı ve düşünmeliyiz. Ancak o zaman Can Dündar'ın yaptığı filmin çok daha güzellerini ve doğru olanlarını üretebiliriz.