Bir Filistinli'ye mektup
Yazar: Mustafa Kirman
Emperyalist vahşet bir kez daha mazlum Filistin halkına bomba yağdırıp, tarihe yeni katliamlar kaydettiriyor. "Kasap" lakaplı yöneticilerinden bu yana Ortadoğu'nun en kanlı bölgesinde değişen bir şey yok. Bunu sana anlatmamın bir önemi var mı bilmiyorum.
1984 yılıydı; Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'ne yeni kayıt yaptırmıştık. O günlerde tanışmıştık. İki yıla varan sağlam bir dostluğumuz oldu. 1986 yılına geldiğimizde; Türkiye Cumhuriyeti Devleti gelmişini geçmişini didik etti -bir şey bulamadı ama- seni sınırdışı etti. Uzun bir süre aynı öğrenci evini paylaştık. Gazze'yi konuştuk, Batı Şeria'yı... Batı Şeria'daki aileni, Gazze'deki diğer yakınlarını... O zamanlar Yaser Arafat üzerine konuşurduk. Sizin, kendinizi Arap saymamanızdan, Arafat'ın politikalarından ve tüm bunların Filistin halkına zararından söz ederdik.
Aradan geçen 23 yıl geçti. bu mektup nerden nasıl eline geçer bilmiyorum. Gazze'deki ailen, Batı Şeria'daki diğer yakınların ağlarken; bil ki, bir başka gözyaşı yüreğime düşüyor. Bu sabah evimin penceresine bana armağan ettiğin Filistin bayrağını astım. Ve bir kez daha düşündüm; ne oluyor? Bu son olan biteni nasıl okumak gerekir? Ve bize düşen görev nedir?
Ne El Fetih politikaları ne de bugünkü Filistin yönetimindeki iki başlılıktan söz etmek gerekiyor. Ne Mahmut Abbas'tan ne Hamas'tan... Bugün Siyonizm kılığında dünyanın en acılı bölgesinde süren emperyalist hal; nereden nasıl bakmamız gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Geriye bakıyorum; 1914'lere... Sen doğmamıştın o zamanlar. Deden o topraklardaydı. Belki baban...
Filistin'de 60 bin Yahudi, 500 bin Arap (Filistinli) vardı. Filistin'e Yahudi göçünün önü açılınca bu sayı 500 bin Yahudi'ye yükseldi. Araziler birer birer Yahudi sermayesinin eline geçiyor. 1918-1929 yılları arasında 3 milyon Sterlin karşılığı 700 bin dönüm, 1930-1935 arasında ise yaklaşık 4.5 milyon Sterlik karşılıkla 200 bin dönüm arazi artık Yahudi göçmenlerin elindeydi. Siyonizm etrafında birleşen emperyalist ittifak Filistin topraklarına yatırım üzerine yatırım yapıyordu. 1936 yılına gelindiğinde Filistin'e 20 milyon Poundluk İngiliz, 10 milyon Poundluk Amerikan yatırımı gerçekleşiyordu. Tarım açısından değerli alanlara sahip Filistin'de arazilerini satan zenginler Arap burjuvazisi saflarına katılırken; topraksız köylüler emperyalist yatırımların vasıfsız insan gücünden başka bir şey değildiler. Ortadoğu'da tüm Arap dünyası için direnişin tohumları bugünlerde atılırken, ne oldu da bugüne gelindi? Kukla Arap yönetimlerine, krallara, prenslere rağmen bir halk ilk intifadayı başlatırken; nasıl oldu da bu denli acıya maruz kaldı?
Hep konuşurduk ya; Ortadoğu'nun ve Arap yarımadasının emperyalizm hizmetindeki yöneticilerini... Mısır'ın, Ürdün'ün bir halkı nasıl sattığını... Tüm bunlara rağmen sosyalist bir kurtuluş yolunda kavga verenlerin, "Diplomatik dansözler" yüzünden nasıl güçsüz bırakıldığını ve seslerinin kestirildiğini... Ve şimdi de Hamas'la başlayan sürecin yeniden katliamlara vesile olduğunu izlerken; bir kez daha kurtuluşa giden yolun ne olduğunu acıyla görmekten üzüntü duyuyorum. "Diplomatik dansözler"in Hamas, İslami Cihad, Hizbullah gibi geri hareketleri; bir halkın "umut" diye peşine düşmelerine nasıl yol açtığını görünce yüreğim acıyor. Onca bedel ödemesine rağmen bir halkın nasıl umutsuzluğa mahkum edildiğini görmek yaralıyor.
Bir ütopya mı sosyalist Filistin? Emperyalizme karşı Ortadoğu'nun fitili Filistin'de yakılamaz mı? Biliyorum, hala çok yalnızız. "Sol kolumuz" kopuk... Bu yüzden acılar çekmeye, bedeller ödemeye devam ediyoruz. Bir karanlığın yerine bir başka karanlık "umut" diye önümüze sürülüp; "Büyük oyun" devam ettiriliyor. Bize dayatılanlar karşısında bir süre daha ödemeye devam edeceğiz belki... Daha çok yanacak sizin de bizim de canımız.
Bir de sana içimi dökeyim mi dostum! Bir yandan İsrail'le askeri anlaşmalar imzalayanların öğrencileri; Hamas'a kol kanat gerip Gazze işgal edilince Türkiye insanının karşısına çıkıp, "timsahın gözyaşları"nı dökmez mi? Bu bizim için bir başka acı... Acımız ortak. İnsanlığın büyük yürüyüşünde farklı bedeller ödeyerek ilerliyoruz; bunu biliyoruz. Bu yüzden değil midir yüreğimizin ortak acısı...