Aldatmak...
Yazar: Ayşe Başak Kaban
Hüzün yüzlü bir genç kadının kırık gülümsemesi şimdi baktığım. Hiç tanımadığım bir resmin sahibinin kim olduğunu, nasıl biri olduğunu, neleri sevdiğini, severken neleri göze aldığını düşünüyorum. Bu genç kadın aracılığı ile aldatıldım. Aldatma yolunun ince çizgisinin diğer tarafında O var. İkinci kadın kimilerinin deyimiyle... İkinci kadın... Birinci ben miydim? Kime göre, neye göre ikinci veya birinci kadın olursunuz ki? Kim çizer bumun sınırını, sınırın neresinde durursanız ilksinizdir de, nerden sonra başlar ikincilik?
Sadece kadınlar için mi geçerlidir bu? Aldatan hep erkek midir mesela? Birinci ve ikinci adamlar yok mudur? Dinlemediniz mi siz aldatılan erkek hikayelerini? Ben çok dinledim... Büyük büyük lafların, slogan haline gelmiş aforizmaların dışında aldatmak ve aldatılmak insan ruhunun en derin bıçak yaralarıdır sadece. Güvenin bittiği yerde yatarlar ve güven yoksa bir ilişkide çok şey geride kalmış demektir.
Oysa hepimiz biliriz ki huzurdur aradığımız sadece. Huzurun iç zarıdır güven... O zar yırtıldığında kanamaya başlarız. Sızlayan etimiz değil ruhumuzdur. O nedenle acı çekeriz. Aşk yaraları o nedenle çok yaralar insanoğlunu. Ve bizler aldatıldığımız için, aldandığımız için önce karşımızdakine ardından kendimize kızarız. Öfke, öç alma duygusunu beraberinde getirir. Kırık cam parçaları dolar yüreğe, her kıpırdadığımızda biraz daha kanarız.
İnsan neden aldatır ki bir diğerini? Mutsuzluğun sarmaladığı ilişkiler içerisinde sadece sevgi ile, alışkanlık ile dönmez dönemez o döngü... O nedenledir ki ilişkiler bir çeşit alışkanlığa doğru yol almaya başladığında doğaldır birinin diğerinden önce sıkılması... Sıkılmak sıkışmayı da beraberinde getirir. O sıkışma aslında ilişkiden ziyade aldatana aittir. Şahsi mutsuzluk ve tatminsizliktir gerçek olan. Dürüstlükten, konuşmaktan, anlamaktan, anlatmaktan uzak insanların gizli hain silahıdır aldatmak...
Mutsuz bir insansan aldatırsın. Bu mutsuzluğun nedeni karşındaki insanda değildir senin zannettiğin gibi. Kendi içindeki büyük kara deliğin içerisinde kaybolurken fark edersin yalın acizliğini. O nedenle durup düşünmeden, sonuçlarının neler olacağını analiz etmeden atarsın kendini o girdaba. Zannedersin ki sen aldattığında dünyan düzelecek, zenginleşecek. Oysa bilemezsin ki aslında kandırdığın sadece kendinsindir. Geçici anlık boşalmalardır yaşadığın sadece. Uzun bir sevişmenin ardından sarılıp uyumanın getirdiği zenginlik değildir o. Tek düze bir sevişmenin saniyeler süren boşalmasıdır sadece yaşadığın.
Ve sana "geçmiş olsun" demekten başka bir çare yoktur aslında. "Aldattın... Sana geçmiş olsun dostum". Mutluluğu bir başka yerde, bir başka insanda, bir başka ruhta aramaya devam edeceksin. Oysa yok öyle bir mutluluk. Sen seninle bir başınayken yalın yalnızlığının içerisinde mutlu olabiliyorsan huzurlusundur sadece. Çok sevdiğim bir adamın dediği gibi; "insan kimseyi aldatamaz, aldattığı kendisidir sadece... "