Yanlış anlaşılan, isyan dolu bir ömür: Ziya Gökalp
Yazar: Ercan Sever
Düşünce tarihimizin tartışmalı isimlerinden Ziya Gökalp, geçtiğimiz günlerde 85. ölüm yıl dönümünde sınırlı bir çevrece anıldı. Türkçü ön kodu ile algılanan yandaş ve karşıtları tarafından hep bu yönü ile kutsanan veya mahkum edilen Ziya Gökalp, hiçbir düşünce adamına nasip olmayacak şekilde yanlış anlaşılan kişilikti. Yazı ve eserlerinde güçlü devlet vurgusu ön planda olmasına rağmen o aslında asi bir ruhtu. Devlet ile hep mesafeliydi. Osmanlı ile arası zaten bozuktu. İstanbul'da padişahın katıldığı bir törende padişahım çok yaşa tezahüratları arasında o asi ruhu ile ortaya atılıp milletim çok yaşa demişti. İşgal günlerinde direniş örgütlediği suçu ile çıkarıldığı mahkemede, mahkeme başkanı Nemrut Mustafa Paşa'ya, Paşa paşa, beni bu mahkemeden sağ çıkarırsan seni dışarıda ben asarım diyecek kadar gözü pek bir fikir adamıydı. Atatürk'ün fikri babam demesine rağmen genç cumhuriyet, eserlerini basmakta isteksiz davrandı.
Irka dayanmayan naif Türkçülük
Gökalp'in en tartışmalı yanlarından biri etnik kimliği olmuştu. O'nun için; Türkçü Kürt ideolog en yaygın tanımlama olmasına rağmen Ziya Gökalp aslında Türk bir aileye mensuptu. Doğduğu Diyarbakır'ın Çermik ilçesinin kent merkezinde Türkler yoğunluktaydı. Hiç bir Türk araştırmacının yapmadığını yaparak hayatının önemli bir kısmını Ziya Gökalp'i anlamaya çalışan Alman araştırmacı Uriel Hayd'ın da atını çizdiği bu gerçek zaten Diyarbakır tarihi ve kültürünü yakından tanıyanlar için sürpriz değildi. Ziya Gökalp'in Türkçülük fikriyatını dillendirdiği yıllarda siyasi hasımları en çok da Gökalp'in aslında olmayan Kürt kimliğine vurgu yapıyorlardı. Türkçülük tezi bilinenin aksine ırka değil tamamen kültürel ve sosyal iddialarına dayandıran Gökalp için Kürt olarak nitelendirilmek çok önemli olmamakla birlikte bir gün dayanamaz ve Bana Kürd diyen ne kadar Türkoğlu Türk ise o kadar p.ç oğlu p.çtir der.
Bitirilmek istenen bir milletin dönem psikolojisi
Gökalp Türkçülüğünü iyi anlamak gerekiyor. Padişah muhalifliği nedeni ile atıldığı zindanda tanıştığı Kafkasyalı Ahundzade Ahmed, O'nun tüm yaşamını etkiler. Kuzey'de ve İç Asya'da Rusya, Osmanlı Coğrafyası'nda ise Batı emperyalizmi karşısında kıskaca alınan Türklerin mazlumiyetine iman etmiş ve bir ömrü bu yola feda etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hızla çöküşe gitmesi özelikle Rumeli'de Türklere yönelik katliamlar onu bilemiş ve Malta'ya sürgün ile sonuçlanan mücadelesine yön vermişti. Osmanlı hızla çözülüyor , Arnavut ve Arap gibi Müslüman unsurlar da başta olmak üzere devletin doğal paydaşları bu çözülmenin acımasız tarafları oluyordu. Terk edilmişlik duygusu, deli fişek bu aksiyon adamını derinden etkilemiş ve söylemlerinin temelini oluşturan Türkçülüğü biraz da bu psikolojik atmosferde şekillenmişti.
Daha 18 yaşındayken intihara teşebbüs eden ve bu olayın vücudunda bıraktığı kurşun parçası ile ömrünün sonuna kadar yaşamak zorunda kalan Gökalp milliyetçi tezi ile ne kadar naif ise kafasındaki devlet kavramı ile o kadar müdahil bir otoritenin savunucusu idi. O'nun devlet kavramı ile anladığını yansıtması açısından Türkçülüğün Esasları ne kadar önemli ise günümüz demokrasisi için ise o kadar anlamsız ve önemsizdir.
Cumhuriyet'in ancak ilk birkaç yılına tanık olduğu dönemlerde Güney Doğu aşiretleri üzerine saha araştırması yapmıştır. Uğruna mücadele ettiği devletten ciddi destek görmeden Bölge'ye yönelik bu araştırmanın bir benzeri daha aradan geçen on yıllara rağmen yapılmadı ve tek olma özelliğini korudu. Ziya Gökalp, sağlık ve maddi durumunun tüm elverişsizliğine rağmen özelikle Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa üçgeni içinde yer alan yerleşim yerleri ve aşiretler üzerine eşsiz tespitler yaptı.
Başta hemşehrileri olmak üzere her kesimin farklı ve çoğunlukla yanlış anladığı Ziya Gökalp'ten bugüne kalan en önemli doğru ise yaşamını ve gönlünü bu coğrafyaya adamış idealist olmasıdır.
O'nu en azından; Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir sözü ile hep anımsanmayı hak ediyor.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.