2013 Mayıs sonu, Haziran başı Türkiye...
Yazar: Haluk Işık
Mayısın son günlerinde, bu ülkenin tarihinde yepyeni bir sayfa açıldı.
Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak... Herkes gerçek algısı oranında, buna benzer sözler ediyor, edecektir. Geliniz, buradan kulaç atmaya başlayalım.
Gündem yaratmayı nihayet başardılar. Akildi, ayyaştı, çapulcuydu, marjinaldi, mağdurdu, üç çocuktu, köprüydü, açılımdı saçılımdı, AVMydi, ayrandı, diziydi, HESti, nükleer fecaattı, kentsel bilmem neydi... Falandı filandı, hiç birinin işe yaramadığını gördüler. Ama hayat hepsini alt alta topladı, hesap pusulasını arkadaşların önüne koydu. Bu kadar basınç, bu kadar yüklenme, bu kadar dayatma ve bu kadar hayattan, ülkeden, insandan kopukluk, başka ne sonuç verecekti ki? İktidar sarhoşluğu, hangi ideolojiden yana olursanız olun, elinizde hangi güçler ve enstrümanlar olursa olsun, bir gün hayatın rüzgarını şırrak diye yiyerek biten bir halüsinasyondur. Bakınız tarih, düşününüz bunu bilemeyenlerin uğradığı kaçınılmaz sonuçlar.
Tarih Türkiyede 2013 Mayıs Sonu, Haziran Başı adlı sayfalarını yazmaya başladı. Kalemşörü silahşörü, gazcısı copçusu, saçmalayanı sağduyulusu, kuklası kuklacısı, yalakası onurlusu, yurtseveri yağdanlığı, duyarlısı lumpeni... Hepimiz o sayfalarda yer alıyoruz, aldık, alacağız.
Yarılmış, çatlamış, eti kemiğinden ayrılmış bir ülke mi istiyoruz, yoksa gerçek bir demokrasi mi istiyoruz? Çözüm mü istiyoruz, çözülme mi istiyoruz? Mesajı aldık diyen de var, ne mesajı yahu diyen de. Ders çıkardık diyen de var, ipuçları yetmiyor diyen de. Gerçeği görmek için ille ipin boğazımıza dolanması mı gerek? Bizim bu ülkeden, bu ülkenin bizden başka kimi var?
...
Bu yazıya 1 Haziranda başlamıştım. Şu anda 5 Haziran Çarşamba, sabahın ilk saatleri. Günlerdir toplantı, gösteri, beyanat, yazı, kısaca her zamanki gibi hayatın tam da ortasında olmaya çalışıyorum. Bugün de sokaklarda olacağım.
Dedik ya, böylesi gündem ve süreçler, sözcüğün tam anlamıyla turnusoldur. Kuşkusuz, bu denli provakasyon, manipülasyon, bilgi kirliliği, bir iki yayın organı hariç, basının vahim ve utanç verici görmezden gelme ya da çarpıtma zavallılığı, nihayet sapla samanı birbirine karıştırma içinde, elbette haklısınız. Turnusol ne yapsın?
Gelişmeleri, bir iki ağaç uğruna diyerek paketlemeye çalışmak, cambaza bak taktiğinden başka bir şey değildir, beyhudedir. Benim de % 50 kitlem var, zor tutuyorum demek, tam anlamıyla toplumu ayırmaktır. Demokrasiyi, salt oy oranına indirgemek, içini boşaltmak ve gerekli donanımdan yoksunluğu itiraf etmekten başka bir şey değildir. Dün Glu glu dansıyla başlayan, bugün tencere tava hepsi havayla süren bu yaklaşımın, hiçbir şey kazandırmadığını öğrenmek için, daha ne gerekmektedir? İnsan, şu yurtdışı gezinin tam zamanında olduğunu düşünmeden edemiyor doğrusu.
...
Yazıyı 8 Haziranda sürdürmeye çalışıyorum. Günler su gibi akıp gidiyor.
Sol ayağım günlerin koşuşturmasının yorgunluğuyla, feci ağrıyor, sanırım bir damar tıkanıklığıyla merhabalaşmak üzereyim. Hala zaman zaman biber gazı kokusu soluyor gibiyim. O cumartesi gününü unutmayacağım. Bir metre önüme düşen gaz bombası, korkunç bir yangı ve sarsıntı, ama kurtarılması, provakasyona kurban edilmemesi gereken, elimizin ulaşabildiği her genç ve bir apartman kapısını açarak, unutulmazlarım arasındaki yerini alan o Alsancak Hanımefendisi...
Görüşmeyeli bir sorumluluk daha aldık üstümüze. TOBAV İZMİR 6. Genel Kurulu yapıldı. Yönetim Kurulunda sözcü üye olarak seçildim. Gelir gelmez, kucağımızda iki ateş topu bulduk: a. Cumhuriyetin anıt-mirası sanat kurumlarının kapatılmaya kalkışılması, b. Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!
Gezinmeyi sürdürmeliyim...
...
8 Hazirandan 9 Hazirana geçeli 35 dakika oldu. Biliyorum, yazıyı okumak giderek bir çileye dönüşüyor. Siz bir de, benim halimi sorun. Ne yazık ki, daha fazla yazamayacağım. Yorgunluktan ölüyorum ve yarın hayatın içine karışmak ve elimden geleni yapmak zorundayım.
...
10 Haziran sabahı Ulucakta, resim atölyesine dönüştürülmüş bir odada yazıyorum. Hızlanmam, belki de üslubu değiştirmem, herşeyi bir yazıya sıkıştırmaktansa, iki-üç bölümlük bir dizi yazıya dönüştürmem gerek.
Sürekli tuttuğum notlardan kimilerini, virgülüne dokunmadan buraya alsam, Kent Yaşam okurlarının sabrını zorlar mıyım? Bilmiyorum.
İşte, sanat kurumlarının başına çorap örüleceğinin ve bunun yasal kılıfının hazırlandığının gün ışığına çıkmasıyla, Gezi Direnişinin patlamasının kolkola yürümeye ve sonra koşmaya başladığı bu günlere dair kimi notlarım:
Bir gün ezgisiz, şarkısız kaldığınızda... Hayatınızdan sahne, sahneden hayatınız çekildiğinde... Bir resme bakamayıp, penceresiz kaldığınızda... Bir heykelde, bir insanın yaratıcılığından kendinize pay çıkaramadığınızda... Beyaz perdeden üstünüze düşler, gerçekler, sözcükler ve sessizlikler dökülmediğinde... Kitaplar sayesinde çoğalmadığınızda, şiirin sözcülüğünü, öykünün tanıklığını, romanın bağışladığı dünyaları yitirdiğinizde... Bütün bunlar için ömür tüketenler, size yoldaşlıktan alıkonulduğunda... Tiyatroları kapatılıp, sinemaları yıkılıp, matbaaları yakılıp, heykelleri, filmleri, kitapları talan edildiğinde...
Evet önce rahatlayacaksınız, yüzleşmelerden, muhasebelerden, haritadaki yerinizden uzak kaldığınız için.
Bu çok kısa süre olacak.
Sonra uzun bir süreç başlayacak.
Bir soru kabusunuz olacak: İnsan ne demekti?
Size bunu anlatacak şeyi yitirdiğinizi anlayacaksınız: Sanat.
Sanatı yitirmeyin, çalınmasına izin vermeyin.
Hiç kimse için değil...
Kendiniz için!
TOBAV İZMİRden kamuoyuna dağıtılacak bildiriden... (26 Mayıs)
....
Bütün gün NAZIM HİKMETi anma etkinliklerinde konuştum. Bütün meydanlara selam gönderilen bu konuşmaların özeti: Kahrolsun Faşizm olmuştur. Sanata ve sanat kurumlarına yapılmaya çalışan saldırılara da değindim. Özeti: dokunursan yanarsın olmuştur. Sonra önümüzdeki haftanın Patikasının notlarını, Güzelyalı sahilindeki inanılmaz kalabalığa bakarak yazdım. Gördüğüm yaratıcılığa hayran oldum. Eve gelince, not kağıtlarıma baktım. İki üç slogan da ben bulmuşum. Örneğin:
Bir git de, rahatça uyuyalım! (4 Haziran)
...
Unutmadım, nasıl unuturum? Yeniden dönüyorum yıllardır içimi sıkan tribünlere. Aslan parçası KAFKAFlar, GÖZGÖZler, BÜYÜK ALTAYlar, ALTINORDUlar, İZMİRSPORlar... Kentimizin, bölgemizin, ülkemizin her spor takımı. Abinizi, arkadaşınızı, yoldaşınızı TARAFTAR olarak kabul ediniz! (4 Haziran)
...
Güzel ve onurlu bir gün daha... (5 Haziran, Gündoğduda miting sonrası, gecesinde iç sıkan haberler. Provakasyona açık lümpen bir kesim var. Olup bitene ve yapılmak istenene dair hiçbir fikirleri yok. Onları ilgilendiren ben de varım, unutmayın çabası ve hayata karşı öfke kusma fırsatı yakaladık sanmanın, büyük yanılgısı. Bir de onları doğru okuyamayanlar eklenince...)
...
Bu miladın uyuzlatılmasına, ucuzlatılmasına, magazinleştirilmesine izin vermeyelim. Bu miladın bunca güzel ve olağanüstü işbirliği, dayanışma ve özellikle gençlerimiz açısından bir uyanış olduğunu unutturmayalım.
Bu miladın kendini ancak emek ve sınıf açısından tanımlayabileceğini anlatmaktan bıkmayalım.
Bu miladın hiç kimse, hiçbir dar grupçu saçmalık ve hiçbir hamasiyet saçmalık adına değil; insan hakları, demokrasi ve çağdaşlıktan yana bir çığlık olduğunu anımsayalım.
Bu miladın ne bir eğlence, ne bir festival değil, ülke insanlarının her türlü suistimal ve provakasyonu reddeden bir duruşu olduğunu, bunun için bedel ödendiğini unutturmayalım.
Bu miladın herşeyden önce MÜTHİŞ VE OLAĞANÜSTÜ GENÇLER sayesinde yaratıldığını önce kendimiz bilelim.
Ucuz, yavan, sıradan, ilkel vatan millet Sakarya nutuklarıyla ve yurtseverlik adına değerlerimizin çarçur edilmesine izin vermeyelim. Böylesi saçmalıkların, gerçek sürecimizi örseleyeceğini bilelim.
Her gericilik, reddedilen ve reddedilmesi gereken gericiliğe ortaklıktır, iş birliğidir. Birbirlerini desteklerler, şişirirler; gizli bir ortaklık içinde, toplumsal muhalefeti mahvederler.
Unutmayalım, unutturmayalım. Yaşasın TÜRKİYE! (6 Haziran, Gündoğdu)
...
Emek gücüyle gerçek sürece katkı vermeye çalışan işçi sınıfını, cezalandırmaya, tehdit etmeye kalkışmak mı? Quo Vadis? (6 Haziran, Emekçilerin destek grevlerinin cezalandırılacağına dair haberleri okuduktan sonra)
...
DİREN diye bir şiir... Gündoğdu Özgürlük ve Dayanışma Meydanına bakarken. (7 Haziran. Şimdi burada paylaşsam olmaz. Uzun bir şiir oldu, belki ilerde...)
...
Bugün senin hak arama günün, pankartı ben taşırım.
Osman Özgüvenin, emekçisinden grev pankartını devralırken söylediğidir...
(Kaynak: Egenin Sesi, 7 Haziran)
...
Karşıyaka Belediyesinin, İzmirin unutulmaz başkanı, dostum, ağabeyim Ahmet Piriştina anısına, adını taşıyan bir kültür merkezi yaptırmış olması, çok önemli bir vefa göstergesidir. Kutluyorum. (7 Haziran)
...
Medya dediğin tek dişi kalmış canavar! (8 Haziran)
...
Kavramlar, tanımlar, belirlemeler, yerinde ve doğru kullanıldığında anlamlıdır. Örneğin: Tükenmişlik Sendromu... (8 Haziran)
...
Sanat bugün Ankarada hayatın ve sanatın geleceği için yürüyecek! İzmirden Ankaraya bin selam olsun! Karanlığa İnat, Yaşasın Sanat! (8 Haziran)
...
Ne oluyor len?
Yazılar bitti, gönderdim. İleti, telefon, işleri bitirdim. Mutfak oda, çaydanlık sigara, Uykusuz Penguen, Cumhuriyet Sol Birgün, Redhack Anonymous... derken, kendimi şöyle yakaladım: Zıpla zıpla...!
Kaç gün sürüyordu yahu şu biber etkisi? (8 Haziran)
...
Bilmeden olmazlardan/// (Antalyalı avukatları izlerken)
Avukat cüppeleri neden düğmesiz ve neden cepsizdir, biliyor musunuz?
-Hiç kimsenin önünde düğme ilikleyip, biat ve güdümlülük izlenimi vermezler,
-Onların hukuktan yana duruşlarını satın alacak para icat edilmemiştir de ondan. (8 Haziran)
...
Sınav bitti. Çocuklardan, onları yarış atına döndürüp, ruhlarını arkadaşlarını geçmelisin duygusuyla örseleyen bu sistem adına özür dileyin! (8 Haziran)
...
Topbaşı dinliyorum. Nihayet, kentin belediye başkanı -asıl konuşması gereken kişi- konuşuyor. Ve durumu gerçekten çok zor. Yapılacağı dillendirilen herşeyi, düşünüldü vaz geçildi, yok öyle yapılacak, hayır böyle yapılacak... mealinde reddetmeye, düzeltmeye başlıyor. Ve açık itiraf, Taksim Platformu, Biz sizinle konuşmak istiyoruz, siyasileri istemiyoruz, onları muhatap almak istemiyoruz falan demişler. Eee, kimmiş bakalım o siyasiler? Evet, durumu gerçekten iyi görünmüyor. (8 Haziran)
...
Demokrasilerde, kentlerin, ülkelerin sahiplerinin yalnızca kentliler ve yurttaşlar olduğunu ve onların oylarıyla yalnızca hizmet göreviyle seçildiğini unutarak, sahip ve tek belirleyici olduğunu sanmak, asla ve asla karşılığı olmayan halüsinasyonlardır. Kuşkusuz, bir tek olma hali söz konusudur; bu inadın sonrasındaki her türlü gelişmenin hesabını vermekle tanımlanan sorumluluk! (8 Haziran)
...
Halk Dersleri
Otur, sıfır!
Kurtarma sınavı
Hal ve gidişine bağlı.
H.I. (8 Haziran)
...
Az önce Urladan döndük. Ödül aldık, ödül alanları alkışladık. Taksime, Gündoğduya, Kızılaya, ülkenin ve dünyanın tüm meydanlarına ve tüm direnenlere selam gönderdik. (8 Haziran, XIII. Direklerarası Seyirci Topluluğu Ödülleri YERYÜZÜ Sahnesi İzmir, Yılın Yapımı ve Yılın Yönetmeni ödüllerimizi aldıktan sonra. Geçen hafta da Yılın Yazarı ödülü almıştık Bedia Muvahhit Ödüllerinden. Havamız, ödülümüz yerinde ve fakat niye oyun oynayamıyoruz!!!)
...
Bu suç asla unutulmaz, unutulmayacaktır. Bu ülkenin çocuklarını, zırhlarla sislerle bombalarla, zehirli gazlarla ve bunlardan daha ölümcül olarak, kin ve öfkeyle donatıp; kardeşlerinin, arkadaşlarının, birlikte yaratacak ve yaşayacakları düşlerin, geleceğimizin üstüne sürmeyin! Onları birbirlerine karşı provoke etmeyin, yeni öfkelere, onulmaz hınçlara sürüklemeyin! Siz çekip gidecek unutulacaksınız, bu ülkeye karşı hiç olmazsa son bir iyilik yapın! (8 Haziran, izlerken, yaşarken, tanığı olurken, ağlarken...)
...
Gençliğin kapak kampanyası 1///
Yaratmaya çalıştığınız bataklıkta, ıslık şarkı dayanışma, sörf yapıyorlar!
Gençliğin kapak kampanyası 2///
Bir kişi için sokağa çıkmakla, bir halk için sokağa çıkmak arasında fark vardır. (Alıntıdır) (9 Haziran)
...
Anladım. Susması gerektiğini anlatamayan, hezeyan kontrolü hakkında en ufak bilgisi olmayan, olup biteni anlayıp aktaramayan, algı-yorum hakkında son derece yetersizliği kanıtlanan, evet efendim-sepet efendim demeyi insanlık sanan ve aldığı tomarla parayı hak etmeyip, görev ihmali içinde bulunan sağlık ekibinde, çalışma arkadaşlarında ve danışmanlarındadır bütün suç! (9 Haziran)
...
Haberleri izlerken/// Hiçbir şey anlamamışlar. Olayı hala bir kişilik kanıtlama, efelenme, gövde gösterisiyle güç kıyaslamadan ibaret sanıyorlar. Unutmuyorlar ve yeni bir şey öğrenmiyorlar. Olup bitene dair, Biz de miting yapalım ötesinde, hiç bir fikre, çözüme, irdelemeye ve iradeye sahip olmadıklarını kanıtlıyorlar. Biz ve alayı yaklaşımı, lümpen, fanatik ve dar görüşlü bir sığlıktır. Duyarlık, yine sokağın ve halkın sorumluluğuna bırakılmıştır. Kışkırtmalara, provokasyonlara, dilde ve tavırda şiddete karşı duruş, herkesin ortak paydası olmalıdır. (9 Haziran)
...
İktidarıyla muhalefetiyle, kırk yıl arasalar bulamayacakları ve HALKIN -tam zamanında- armağan ettiği kendini temize çekme, metal ve mental yorgunluk giderme, hayatı anlama ve hayata anlatma olanağını çarçur etmek; vahim bir sorumsuzluk ve aymazlıktır. İdeolojik sığlık kadar, hayatın-halkın gündeminden düşmenin göstergesidir. Bu toprağın sosyal genetiği hakkında, hiçbir fikre sahip olunmadığının itirafıdır. Peki bütün bunları gidermek için ellerinde ne var? Halkın hayatın her alanına dair itirazına ve talebine karşılık, Gezi Parkı şöyle olacak, böyle olacak laf kalabalığından, hakaretten ve gövde kıyaslama bedbahtlığından başka HİÇ BİR ŞEY! Hiç olmazsa, Nasreddin Hocanın torunlarıyla muhatap olduklarını görseler diyorsun... Yüzlere, sözlere, tavırlara bakıyorsun... İç geçiriyorsun. (9 Haziran)
...
Yalnız değiliz!
Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz.
Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak.
Benden hikayesi.
Sait Faik Abasıyanık Son Kuşlar (Ölümünün 59. yılında saygıyla) (10 Haziran, ilk saatler)
...
Oydaki değil, yüzdeki orana bakmayı bildiğinde
Seninle demokrasiden konuşabiliriz. (10 Haziran, ilk saatler)
...
Sayfam zekaya, bilime, düşünceye, kararlılığa, çelebiliğe ve uygarlığa açık olup (ki bütün iletileri bu gözle değerlendirmeye, yararlanmaya çalışıyorum);
Kabalığa, küfre, şiddete, düz kontak mantığa ve provokasyonlara kapalıdır.
Teşekkür ederim. (10 Haziran, ilk saatler. Hala anlayamayanlar olduğunu düşünüp, sosyal medyada paylaşılmıştır.)
...
memleketini severken, elin titremeyecek
dağdan dökülen su gibi konuşacaksın, duru ve namuslu
bir mektup yazmaya kalktığında ya da bir yazı iki satır
kağıt ve kalem derlenip toplanacak saygıdan
bilecek terk eden, senden bir şeyler götürdüğünü
ve sana bir şeyler getirdiğini yanına gelen
sokağa kırık dökük çıkmayacaksın
kimseler duymayacak gizli yarandaki tutkal kokusunu
memleketini severken, elin titremeyecek
ve kimse titretemeyecek seni ve memleketini
birbirinizi sevdiğiniz için
işte bunun için kalbin hep dolu olacak
hayatı tam ortasından öpmek için
ve seviştiğin için
onur duyacak memleketin...
Haluk IŞIK
10 Haziran 2013, 02.10, Ulucak
...
Bitirirken;
Tuhaf ve bir yazı oldu, biliyorum. Yorduysam bağışlayın. Konuyu sürdüreceğim ve bu yazıya benzemeyen bir Sevgilim İzmir olmasına çalışacağım. Bir meselle durumumu anlatayım:
Çehov bir yerden bir yere gidecektir, tren neredeyse gelmektedir, ama bir mektup yazmak zorundadır. İstasyon tütüncüsünden bir tomar kağıt alır, yazmaya başlar. Beş, sekiz, on sayfa... Yazar, yazar, yazar... Trenin uzaktan sesi işitilir, gelmektedir. Çehovun zarfı kapatıp, postaneye vermeden önce, mektubuna eklediği not şudur:
Kusura bakma dostum, zamanım olsaydı, daha kısa yazardım...
Şimdi Balbaya Özgürlük Girişimi Etkinliği için, Yargıtatörün provasına gidebilirim. Sevgi ve saygıyla...