Geçtiğimiz günlerde Reşat Nuri Güntekinin Çalıkuşu romanı, televizyon dizisi olarak ikinci kez izleyicilerle buluştu. Dizideki, saymakla bitmeyecek hatalar bir yana, beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey, Çalıkuşu Feridenin karakterinin yine doğru yansıtılamamış olması. Oysa eseri okuyanlar katılacaktır, romanın başarısının en önemli kaynağı Feridenin bizzat kendisi ve güçlü karakteridir. Onun kişilik özellikleri ve hayata karşı duruşu, doğru anlaşılarak verilmediği takdirde, eserin bütünü inandırıcılığını yitirir. Ancak ben, başka bir yazının tartışma konusu olabilecek bu durumu bir kenara bırakıp, dizi vesilesiyle Çalıkuşu romanı ile yakından ilgili, fakat hiç bilinmeyen önemli bir tarihsel olayı Kent - Yaşam okurları ile paylaşmak istiyorum.

Çalıkuşunun konusu herkesçe malum. Çok kısa bir şekilde özetlersek, annesini ve babasını çok küçük yaşlarda kaybeden Feride, teyzesinin oğlu Kamran ile nişanlıdır. Nikahtan bir gün önce Kâmranın daha önceden kendisini aldattığını öğrenir. Bunun üzerine teyzesinin evini gizlice terk eder. Dame de Sion Lisesi mezunu olan Feride Anadolunun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapar.
Reşat Nurinin,
İstanbul Kızı adlı dört perdelik bir oyun olarak kaleme aldığı Çalıkuşu, Darülbedayi tarafından sahnelenmek istenmeyince yazar eseri roman haline getirmişti. Çalıkuşu önce Vakit Gazetesinde tefrika edildi ve büyük ilgi gördü. 1922 yılında, Anadoludaki kurtuluş mücadelesinin en yoğun yaşandığı günlerde yayınlanan Çalıkuşu, konusu ile o günlerde ülkeye özellikle de İstanbula hakim olan havaya cevap veren bir roman olmuştu. Hatta dönem ile öylesine bütünleşti ki Cevat Dursunoğlunun tanıklığına göre cepheye giden her subayın manevra sandığında bir Çalıkuşu romanı bulunuyordu.
Çalıkuşu romanı için Atatürkün Reşat Nuriye söylediği şu sözler önemlidir:
Cephede attan düşüp sakatlandığımda, sizin Çalıkuşu romanınızı okuyarak zaman geçirdim. Romanın sayfaları ilerledikçe çektiğim acıyı unuttum!

Birol Emil, Reşat Nuri ile ilgili çalışmasında roman için
Çalıkuşunun ne kadar tam zamanında bir ihtiyaca cevap verdiği de düşünülmelidir. İstanbullu Feridenin Anadoluda karşılaştığı her çetin güçlüğü biraz vakarlı, haysiyetli, iradeli yenişi sanki Anadolu mücadelesinin yeni bir zaferiydi ve 1922lerin Türk okuyucusu edebiyatta da böyle bir zafere fazlasıyla muhtaçtı
yorumunu getirir.
Çalıkuşu 1922-1935 yılları arasında beş baskı yaptı. Hatta Ermeniceye de çevrildi. Romanın Ermenice olarak 1924 yılında yayınlanmasında eserin popülaritesinin etkili olduğu muhakkak. Ancak Ermeniceye çevrilmesinin duygusal da olsa başka bir neden daha olabilir. İşte bu noktada akla, romanda Ferideye Anadoludaki ilk durağında kucak açan ve ona kızları gibi davranan Ermeni ailesi geliyor. Zira Feridenin kaldığı otelin odacısı Hacı Kalfa, karısı Nevrik Hanım ve çocukları Mirat ile Hayganuş Feridenin yalnızlığında ona büyük dostluk gösteriyorlardı.

Romanın, dönemin ruhuna hitap eden bir eser olmasının yanı sıra önemli bir başka özelliği daha vardı. O da Çalıkuşu Feridenin bizzat kendisiydi.
Reşat Nuri, 24 Aralık 1937 tarihinde Yedi Gün Dergisine yaptığı bir konuşmasında Çalıkuşu Ferideyi şöyle anlatıyordu:
O zaman genç kızlarda neşe ve serbestlik iyi alamet sayılmazdı. Ecnebi mekteplerinde, yahut ileri aile muhitlerinde tek tük kızlar iyi gözle görülmez, fena aile kadın, fena vatandaş, fena insan olmaya namzet sayılırdı
Ben İstanbul Kızında büyük bir çocuk demek olan bir genç kızda biraz tahsil, biraz neşe, hafiflik ve serbestliğin pek korkulacak bir şey olmadığını, böylelerinin zamanı gelince- yahut hayatın müşkül saatlerinde kendilerini en ağırbaşlılardan daha iyi çekip çevireceklerini göstermek istiyordum.
Ve şöyle devam eder:
Bu romancının kanaatidir. Ancak romanın ana fikrini başka özelliklerinde aramak lazımdır. Çalıkuşu Feridenin Türk edebiyatında yeni bir genç kız tipi olduğu muhakkaktır.
Yazarının dile getirdiği gibi Feride, sayılan tüm özellikleri ile sadece Türk edebiyatı için değil aslında Türk toplumu için de yeni bir genç kız tipiydi. İki perdesi, Anadoluda fakir bir köy mektebinde geçiyor diye Darülbedayi tarafından kabul edilmeyen bir tiyatro oyunu, ünü kendisini aşan bir esere dönüşerek Türk edebiyatının en çok okunan romanı ünvanına ulaştı.
Fakat Çalıkuşunun macerası bu kadarla da kalmadı. Eserin başarısı, edebiyattan çok ama çok farklı başka bir alanda da bir ilkin yaratılmasına vesile oldu. Roman ile aynı dönemde, Çalıkuşu Feride bu kez bir parfümde hayat buldu.

Başarılı tiyatro eserlerinin, romanların, operaların ya da karakterlerinin parfümlere ilham kaynağı olması, Avrupada, özellikle Belle Epoque döneminde yaygın bir pazarlama yöntemiydi. Bunlara en güzel örnekler, 1905 yılındaki Japon-Rus Savaşındaki bir aşkı konu eden
Claude Farrerein
La Bataille romanından esinlenilerek 1919da
Guerlain tarafından üretilen
Mitsouko, yine
Guerlain tarafından
Puccininin
Turandot Operasından esinlenilerek 1929 da üretilen
Liu parfümü, 1908de
Gaston Lerouxnun LIllustration Dergisi ile dağıtılan tefrika romanı
La Dame en Noir ile aynı adı taşıyan
Lentheric firmasına ait parfüm, ilk kez 1890 yılında sahnelenen
Borodinin
Prince Igor operasından esinlenen ve 1909 yılında
V. Rigaud tarafından üretilen
Prince Igor parfümü.
Ancak Çalıkuşu parfümünün Avrupa örneklerinden oldukça önemli bir farkı vardı. Zira romandan isim olarak esinlenmenin ötesinde, parfümün sunumu birebir romanla ilişkilendirilmişti. Parfümün kutusu bir kitap şeklindeydi ve kapağın içinde romandan bir alıntı ve altında da yazarının adı yer alıyordu:
Feride bütün vücudu titreyerek ayaklarının ucunda yükseldi. Genç adamı omuzlarından çekti. Vücudunun bütün kanı dudaklarında toplanmış, boynunu uzattı.
Reşat Nuri Beyin Çalıkuşu romanından
Feride ile Kamranın en sonunda kavuştukları, eserde romantizm ile erotizmin bir arada yaşandığı nadir anlardan birini dile getiren bu satırların parfüm için alıntılanması oldukça anlamlıydı
Çalıkuşu parfümünün şişesinin nasıl olduğunu ve nasıl koktuğunu ne yazık ki bilmiyoruz. Ancak döneme hakim olan koku beğenilerine uygun olarak formüle edildiğini düşünebiliriz. 1920lerde piyasaya sürülen hemen hemen tüm modern parfümler,
Chanel No 5in yarattığı moda ile bol aldehit içeriyor ve doğadaki hiçbir kokuya benzemiyordu. Büyük olasılıkla Çalıkuşu parfümü de dönemin modasına uygun bir şekilde aldehit bazlı olarak tasarlanmıştı. Parfümü satışa sunan
Altun Çiçek firması, İstanbulun sayılı parfümeri üreticilerindendi. Altun Çiçek, sadece parfüm değil, Avrupa tarzı birçok kozmetik malzemeyi de üretiyordu ve tanınan önemli bir markaydı.
Çalıkuşu romanı bugün tam 91 yaşında ve Türk edebiyatında hala en çok okunan eserler arasında yer alıyor. Parfümünü ise hatırlayan ne yazık ki yok. Bununla birlikte, Çalıkuşu parfümü, her ne kadar çok sayıda bilinmezi barındırsa da, en az romanın kendisi kadar önem taşıyor. Çünkü o, parfümeri tarihimizde, Türk edebiyatından bir eserin birebir adını taşıyan bildiğimiz ilk ve tek koku olma ünvanına sahip