İzmir'e Kadın Müzesi yakışır
Fotoğrafın efsanevi ustası Ara Güler, Arkas Sanat Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı bir sergiyle birkaç gün önce “İzmir’e Merhaba!” dedi. Ustanın fotoğraflarıyla kurduğu muh... Devamı
Bu temada bir müze en çok İzmire yakışıyor zira İzmir kadın dostu bir kent. Bunun en önemli nedeni de, çağdaşlığı ve hoşgörüsü ile İzmirin, Türkiyede ve diğer Müslüman ülkeler arasında kadınların özgürce yaşayabildiği nadir kentlerden olması. Bunun yanı sıra İzmir, geçmişte barındırdığı çok kültürlü toplumsal yapı nedeniyle de oldukça zengin bir mirasa sahip. Bütün bunlar dikkate alındığında, İzmirde açılacak bir kadın müzesinin, uluslararası öneme sahip bir proje olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Tarihimizdeki ilk kadınların tamamını sergilemek kolay olmasa da imkansız değil. Zira müzenin kurgusu ziyaretçide ister istemez böyle bir beklenti yaratabiliyor. Ya da kendi bildiği ilkleri göremeyince eksik kalmışlık duygusu yaşatıyor. Örneğin, ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçeni görünce insanın aklına, yalnız uçan, ilk sivil kadın pilotumuz Bedriye Tahir Gökmen ile İzmir Cumaovasında yetişen ilk kadın paraşütçü Yıldız Uçman ya da hem pilot hem paraşütçü ve Halkapınar Türkkuşu Havacılık Kampında yetişen ilk hosteslerden Muzaffer Sel hanımlara neden yer verilmediği gelebiliyor. Üstelik son iki hanım İzmirli
Müzenin Öncü Kadınlar bölümündeki teşhir panosu güzel bir tasarım. Kendi etrafında dönen panellerin ön yüzünde hanımların fotoğrafları arkasında da kısa biyografileri okunabiliyor. Ancak buradaki sorun, en üst sıranın benim gibi 1.60 boyunda bir hanımın, ayağındaki topuklu ayakkabıyla bile elini uzattığında yetişemeyeceği yükseklikte olması. Sanırım bizlere göre daha uzun olan yeni nesil düşünülerek tasarlanmış.
Müzedeki bir başka köşede, fotoğrafları ile birlikte, ilk kadın veteriner, ilk kadın milletvekili, ilk sahneye çıkan Müslüman kadın tiyatrocu ve benzeri değişik alanlarda ilklere imza atan hanımlar yer alıyor. Ancak burada hem tekrarlar var, hem de eksiklikler bulunmakta. Örneğin ilk kadın heykeltıraş Nermin Faruki, ilk kadın vali Lale Aytaman ve ilk kadın ortodondist Ayşe Mayda benim gözlediğim, atlanan isimlerden bazıları. Özellikle Ayşe Maydanın yer almaması kendisinin İzmirli bir hanım olması açısından af edilir değil bana kalırsa. Ayrıca öncü hanımlar bölümünde zaten anılmış olan örneğin ilk kadın milletvekili Benal Nevzat Hanım ile Afife Jaleye burada tekrar yer verilmiş.
Müzenin sahip olduğu koleksiyon şimdilik çok zengin ve sistematik değil. Ama eminim satın almalar ve bağışlar ile sergilenen eserler çoğalacaktır. Gelecek bağışların büyük bir kısmının tekstil, işleme ve benzerleri olacağını kestirmek zor değil. Eski işlemelerin, kumaşların sergilenmesi ve muhafaza edilmesi kolay değildir. Müzede birçok değerli eski giysinin ciddi şekilde gün ışığına maruz kalacak şekilde sergilendiğini görmek beni üzdü. Kısa süre sonra kumaşlar tamamen solacaktır. İşlemeler kararacaktır. Bağışçıların kurumlara güvenerek ailelerinden kalan değerli eşyaları emanet ettiklerini akıldan çıkarmamak gerek.
Ülkemizde ve dünyadaki bu tip müzelerde benzer hassas ürünler bırakın gün ışığını, elektrikle dahi sürekli aydınlatılan ortamlarda sergilenmez. Hareket sensörlü aydınlatma şarttır. Bu konuda yetkilileri özellikle uyarmak isterim. Son olarak, giriş katında, salondaki pencerelerde, belirlenen konsept ile asla örtüşmeyen Frida Kahlonun otoportresi ile Mona Lisa tablosunun röprodüksiyon baskılarına İzmir Kadın Müzesinde neden yer verildiğini ise maalesef anlayamadığımı eklemek isterim.
Ben açıkçası İzmirde yer alan bir kadın müzesinin öncelikle İzmire odaklanmasını ve kentin tarihindeki kadına ağırlık vermesini arzu ederdim. Geçmişte İzmirde yaşanan ve kadınların başrolde olduğu ya da kadınları yakından ilgilendiren unutulmuş ya da bilinmeyen, ama önemli olayları, başta İzmirliler olmak üzere tüm ziyaretçilere sunmasını dilerdim. Örneğin Bedia Muvahhite yer verilmişse eğer, onun Afife Jale olayından sonra ilk kez İzmirde, 1923 yılında Atatürkün huzurunda sahneye çıktığı bilgisine müzede rastlamak isterdim. Savaşın hemen ertesinde yangınla harap olmuş İzmire ilk kez ayak basan Darülbedayi oyuncularının henüz tanımadıkları ülke kurtarıcısından, Müslüman Türk hanımların da sahnede yer alabilmesi için izin isterken duydukları endişe ve yürek çarpıntısına ortak olmak isterdim.
Ya da, Osmanlı Dönemindeki ilk biranın İzmirde, 1846da Punta Birahanesi tarafından üretildiğini ve bu fabrikanın son sahibinin, eşi vefat edince işi devralan yürekli bir kadın; Clara Prokopp olduğunu öğrenmek isterdim. Osmanlı Döneminin ilk birasını Veuve Prokopp (Veuve Fransızca dul anlamına gelir) adı ile markalaştıran bu hanım, İzmir için olduğu kadar sanayi tarihimiz açısından da önemli bir şahsiyet.
Yine İzmirin en görkemli binalarından ve önemli otellerinden Grand Hotel Huckun sahibinin ve işletmecisinin yine bir kadın olduğunu öğrenmek, bana hanımların 19. Yüzyılda İzmirde rahatlıkla iş kadını olabildiklerine dair ipuçları verebilirdi.
Zevkle dinlediğimiz rembetiko ezgilerindeki kadın sesinin, buradan göçen Rum müzisyenlerin götürdüğü İzmir tavrı ile Yunanistana ulaştığını öğrenmek ve bu müziğin önemli ses sanatçılarından Rita Abacı ve Sofia Karivalinin İzmirli hanımlar olduklarını müzede hatırlamak, hatta dinleyebilmek isterdim. Rembetiko müziği özellikle İzmirli müzisyenlere çok şey borçludur.
Ben bu müzede erkekleri de görmek isterdim. Kadın ruhunu ve isteklerini anlayabilmek için gök kuşağının altından geçerek kadın olmak istediğini Yedigün Dergisindeki köşesinde yazan, İzmirin önemli simalarından Eczacı Kemal Kamil Aktaşı kadın müzesinde anmak ne de güzel olurdu!
Bunlar, benim gönlümdeki İzmir Kadın Müzesinde olmasını beklediklerimden birkaç örnekti sadece. Bu listeye eklenebilecek, İzmire ve kadına dair çok sayıda bilgi olduğunu biliyorum. Hepsi İzmirlilerle, tüm Türkiye ve tabii ki dünya ile paylaşılmayı bekliyor ve hak ediyor. İzmir, geçmişteki çok kültürlü, çok dilli ve dinli yapısı ile oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip ve biz bunları derleyerek sergilemek yolunda maalesef çok geç kaldık. Kentimizdeki her müze açma girişiminde önceliğin hep İzmir tarihine verilmesi ya da tema ne olursa olsun mutlaka İzmir ile bir ilişkinin kurulmasının gerekli olduğunu sürekli dile getirmem işte bu geç kalınmışlık duygusu nedeniyledir.
Fotoğrafın efsanevi ustası Ara Güler, Arkas Sanat Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı bir sergiyle birkaç gün önce “İzmir’e Merhaba!” dedi. Ustanın fotoğraflarıyla kurduğu muh... Devamı
Bu yazının başlıca gayesinin Türkiye’de sergicilik ve fuarcılık tarihi ile ilgili bir takım değerlendirmeler yapılırken doğru referans noktalarından hareket etmenin önemine dikkat çe... Devamı
Geçtiğimiz ay yayınlanan son romanı vesilesiyle, yazar/çevirmen Algan Sezgintüredi ile Kent-Yaşam okurları için, yazarlık, çevirmenlik ve İzmirli olmak üzerine keyifli bir sohbet gerçek... Devamı