İlk ne zaman geçmişti aklımdan? Facianın, özverili muhabirlerce ilmek ilmek ortaya çıkarılan haberlerini an be an takip ederken mi? Sosyal medya Soma bombardımanına tutulurken mi? Birkaç arkadaş, içlerimiz darmadağın, elimizde avucumuzda bir tek, Ne gelir elimizden insan olmaktan başka (*) duygusu, yollara düştüğümüzde mi?

Tam da Soma Mezarlığına geldiğimizde arabadan inmek isterken indiren yağmurun sesi mi söyletti bunu bana? Yoksa taze mezarların yanında ürkek ürkek durup nefes aldığımıza utanırken, biri bitip diğeri başlayan defin törenleri mi? Birbirine ulanan salalar mı? Kardeşim hayatta olsaydı da borcunu ödemek için çalışsaydı diyen, tanrı misafirlerine kardeşinin resmini gösteren, sonra öperek yerine koyan ablanın çaresizliği mi? Köylerdeki yaşam koşullarını görüp yardım kampanyası başlatma kararlılığımız mı?
İlk ne zaman konuştu iç sesim?
Buralar, yakında ıssız kalacak

İnternet siteleri, sosyal medya, mezarlıklar, cenaze evleri
Ipıssız. Kendi kendine... Herkes kendi gailesine dönecek yine diye düşünürken, Prof. Dr. Nilüfer Gölenin Hürriyete verdiği röportajdan bir bölüm çıkageldi. Somadaki maden faciasını anlatan o cümleler, bütün bir ömrü, bir süreci özetleyiverdi:
Türkiyenin gelişme-büyüme hikâyesinin sadece küreselleşme ve beyaz yakalılardan ibaret olmadığını hatırlattı. Yer altında, gözlerden uzak işçilerin emeğini, karşılığını bulmayan, değer verilmeyen emeğini gözler önüne serdi. Hepimiz ihmal ettik, hepimiz sorumluyuz, biz sosyologlar, araştırmacılar, siz gazeteciler ve sendikalar. Onların emeğinin kıymetsizleştirilmesini toplumun gündemine, kolektif bilincimize taşımamız gerekiyordu.
Salonlara hapsolan ekonomi muhabirliği

Siz gazeteciler kısmı içime bir başka işledi. Meslektaşlarımla aramızda konuştuklarımız aklımda; çalışma dünyasının haber değerinin görülmemesi.
Şimdi film şeridi gibi, on yılların bütün gazete sayfaları, önümüzde
Ekonomik veri olarak bile esamisi okunmayan, yoklarmış gibi davranılan, iş dünyası denen plazalar alemine zaten giremeyen emekçiler
Madenciler ya da kader arkadaşları tersane işçileri, kot taşlama işçileri gibi ancak kitlesel ölümlerde, felaketlerde, facialarda hatırlananlar
Ekonomi muhabirliğini, sanayi ve ticaret odalarının lüks binalarında salon muhabirliğine indirgeyen, en itibarlı haber kaynağı olarak işadamlarını kabul eden; paranın sahiplerini önemseyen, o parayı emeğiyle ilmek ilmek işleyip çoğaltan işçileri görmezden gelen gazete/televizyon yönetimleri
Tarladaki çiftçiyle, fabrikadaki işçiyle, en pis işlerde çalıştırılanların sorunlarıyla ilgilenmeyen, taşeronluk olgusunu sorgulamayan ekonomi gazetecileri
Tamamen gündemden düşmeden

Bir okur olarak son on yıllar boyunca, ana akım bir gazetenin ekonomi sayfasının manşetinde işçi haklarına ve kötü çalışma koşullarına dair haberler hatırlıyor musunuz? Haydi, geçtik manşeti; ekonomi haberleri arasında konusu, para, bankalar ve TOBB ekseninde dönmeyen haberlere rastladınız mı? Sayfalarını ve televizyon programlarını sadece işadamı röportajlarına ayıran basın-yayın kuruluşlarını nasıl da kanıksamışız, değil mi?
Hürriyeti 20 yıl yöneten Ertuğrul Özkök, Soma faciası üzerine katıldığı bir televizyon programında açık açık söyledi; Bu facia bize emekçilerin de olduğunu hatırlattı. Ki kendisi, Türkiye medyasının 80 sonrası dönüşümünü anlamak için bakılması gereken ilk isimlerden biri
Tarlanın, çarşı-pazarın, fabrikanın yani çalışanların dünyasını haberleştirme duyarlılığındaki meslektaşlarımızı tenzih ediyorum. Soma faciası, medya sahiplerine/yöneticilerine, paranın sahiplerinden ziyade onu üretenlere de itibar etme duyarlılığı vermiş midir sizce?"
Bütün yardım kampanyaları, ziyaretler, manşetler, canlı yayınlar azalarak bitecek. Soma tamamen gündemden düşmeden bir dilek işte benimki de:
Buralar ıssız kalmasın!
(*) Edip Cansevere saygıyla