Uğur İşven
Gazeteci
Bodrum Cup, yaz boyunca Ege'nin cennet koylarında deniz sevdalısı tatilcileri gezdiren guletler, tirhandiller ve diğer yelkenli teknelerin bir anlamda yaza veda partisi. Hem yarıştıkları, hem eğlendikleri bir festival, hatta bayram.
28 yıl önce başlasa da son 4-5 yılda basında kendine biraz daha fazla yer bulup adını daha geniş kitlelere duyurmaya başladı. Ben de daha önce birkaç kez niyetlensem de gazetedeki işi gücü eğlence için (!) bırakamadığımdan katılma fırsatı bulamamıştım. Katılan arkadaşların anlattıklarını, yazdıklarını hayıflanarak okumak, dinlemekle yetinmiştim. Aktif gazeteciliğe ara verdiğim şu günlerde, Posta Bodrum ilavesinin Yazı İşleri Müdürü arkadaşım Cemal Sevgi'nin "Hadi gari!" demesiyle Türkiye'nin en büyük deniz festivaline bu yıl katılan yaklaşık 1500 kişiden biri oldum.

Dünyada eşi benzeri olmayan bu organizasyonun fikir babası, Bodrum Era Yelken Kulübü'nün eski Başkanı Erman Aras. Görevi iki yıl önce Süleyman Uysal'a devreden Aras, şimdi "Onursal Başkan" unvanıyla, Bodrum Cup'ın dinamik ve genç nesil tarafından daha da büyütülmesini keyifle izliyor.
1989'da 15 teknenin katılımıyla ilk kez düzenlenen yarış kapsamında bu yıl rekor sayıda; 125 tekne altı güne yayılan beş etapta yer aldı. Bunlardan 75'i yarışlara bizzat katılırken diğerleri ise basın, hakem ve organizasyon komitesi üyeleri ile bu heyecana yakından tanık olmak isteyenlerin tekneleriydi. Katılımcılar arasında yedi farklı ülkeden gelen denizciler de vardı. Turizmin pek iç açıcı geçmediği bir yılın sonunda bu hareketlilik umut verici denilebilir.

Önceki yıllarda İstanköy, Kalimnos gibi komşu adaları içine alan yarış etaplarıyla uluslararası bir boyut kazanan Bodrum Cup bu yıl ikinci kez Kalimnos'un kuzeyindeki Leros adasına da uzandı.
Leros adası Türk yelkencileri ailenin bir ferdi gibi ağırladı dersek abartmış olmayız. Başta belediye başkanı olmak üzere tüm yetkililer, misafirleri en iyi şekilde ağırlamak için çaba harcadılar. Hatta Agia Marina Meydanı'nda halk oyunları ve konserlerle "hoş geldiniz" dediler. Leroslu hanımların evlerinde hazırlayıp Türk konuklarına ikram ettiği yiyecekler ise harikaydı. Ben özellikle badem ezmeli kurabiyeye bayıldım.
Leros aslında çok ünlü, tanıdık adalardan değil. Ancak özellikle birinci ve ikinci dünya savaşlarında kanlı çarpışmalara sahne almış. Bizim "Oniki Adalar" Yunanların ise "Dodecanese" dedikleri adalar grubu içinde yer alan Leros, birinci savaş sonrası İtalyan hakimiyetine geçmiş. İkinci Dünya Savaşı'nda ise Ege'deki en yoğun çatışmaların yaşandığı yer olmuş.
İtalyanlar'ın pes ettiği 8 Eylül 1943'e kadar müttefikler, İngiliz ve Yunan hakimiyetindeki 40 günlük süre içinde Almanlar, ada Alman hakimiyetine girdikten sonra yine İngiliz ve Amerikalılar bomba yağdırıp durmuş. Girit'ten sonra en fazla bombanın düştüğü yerin Leros olduğunu söylersem, iki adanın boyutunu düşündüğünüzde yaşanan dehşet sanırım gözünüzde canlanır.

İtalyanların deniz üssü olarak kullandıkları Lakki koyu ve çevresinde bu savaşın izlerini görmek mümkün. İtalyanlar tarafından yapılmış tüneller, sığınaklar turistlerin ilgi gösterdiği yerlerden. Su altı meraklıları ise 26 Eylül günü Alman savaş uçaklarının saldırısında batırılan Yunan donanmasının amiral gemisi Queen Olga ve İngiliz destroyeri HMS Intrepid başta olmak üzere çok sayıda savaş batığına dalış yapabiliyor.
Yalıkavak ve Gümüşlük sahillerinden 1.5 - 2 saat mesafede olduğu için Türkler'in ilgi gösterdiği Leros, kitle turizminin tahribine uğramamış keyifli bir ada. Karaya ayak bastığımız Agia Marina, iki arabanın geçemediği dar sokakları, kendine özgü evleri, kafeteryaları, çınar gölgesi altında meydan kahvesi, fırın ve pastanesi ile adeta geçmiş zamanda asılı kalmış bir yer.
Hemen arkasındaki küçük koy Pandeli ise teknecilerin rağbet ettiği güzel ve en sakin koylardan. Lakki ise adanın diğer yerlerinden hem konumu hem mimarisiyle farklı. Mussolini rejimi döneminde inşa edilmiş "Bauhaus" ve "art deco" tarzı binalarıyla diğer yerlerden ayrılıyor. Burada kendinizi Ege'de değil de Miami veya Küba sahillerinde zannedebilirsiniz.
Havaalanının da bulunduğu adanın kuzeyindeki bölgeyi gezmeye fırsatımız olmadı. Ancak o bölgede Alinda, Gourna, Dyrmonas, Xirokampos, Kryfos gibi harika plajlar olduğunu öğrendik. Dio Liskaria'nın ise güneşin tenlerinin her noktasına ulaşmasını isteyenlerin tercih ettiği plaj olduğunu duyduk. Tabii ki sıcak yaz günlerinde?

Turizm sezonunun sona erdiği, mekanların kapanmaya başladığı şu günlerde adaya adeta hücum eden 1500 civarındaki Bodrum Cup katılımcısının ada esnafına bayram yaptırdığını da söylemek gerek. Türk yelkenciler marketlerin içki raflarını kısa sürede boşalttı. Özellikle Türkiye'dekinden çok ucuza satılan Türk rakıları koli koli alındı. Bir önceki yıldan tecrübe kazandıklarını söyleyen bir market sahibi, Türk akını öncesi adaya üç kamyon içki geldiğini, sadece kendisinin iki günde 80 koli içki sattığını söylerken abartmıyordu.
Adaya gelirken tersten esen rüzgarla mücadele eden tekneler, Leros-Yalıkavak etabı için adadan ayrılırken yelkenlerini şişirmenin mutluluğunu yaşadı. Biz izleyiciler ise gelecek sefer doya doya tadını çıkarma dileğiyle adaya veda ettik.
Kötü bir turizm sezonunun kapandığı bu dönemde gelecek için umutlanmamızı sağlayan Bodrum sevdalıları teşekkürü hak ediyor. Regatta bayrağını, yani genel klasmanda birinciliği elde eden Alondra teknesi ve ekibini de bununla birlikte üçüncü kez kazandıkları zafer için kutlayarak yazımızı bitirelim.
(Fotoğrafları büyük görüntülemek için tıklayınız...)