"Ruhani" romanı üzerine 2021-06-17 10:30:00
Yazar: Osman Akbaşak
Kitap elime okul arkadaşım Kayahan Sevinç aracıyla geçti. Oğlu Salih Seçkin Sevinç tarafından yazılmış. İlk sayfasına da “Osman Amca'ya” diye imzalanmış. Çok mutlu oldum. Elbette bugüne değin genç yazarlardan roman, öykü, şiir olarak kitaplar okudum. Ancak bu kez bir arkadaşımın oğlundan okumak farklı bir keyif olacaktı. Roman bittiğinde Salih Seçkin Sevinç benim için sadece arkadaşımın oğlu değil, toplumda yer bulmuş bir değer ve yazardı. Elbette okuduklarımı dostlarıma aktarmam gerekirdi.
Öncelikle yazarı kendi sayfasından tanımaya çalıştım:
Salih Seçkin Sevinç, 1979 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Önce uluslararası bir taşımacılık şirketinde sonra İstanbul Sanat Evi'nde çalıştı. Plastik sanatlar ve sanat tarihi üzerine araştırmalar yaptı. Çeşitli sanat dergilerinde makaleler yazdı. 2009 yılında Harbiyiyorum.com isimli yemek bloğunu açtı ve gezdiği yerlerin yemek kültürü üzerine yazılar yazmaya başladı. 2010 yılında kendi reklam ajansını kurdu. 2012 yılında ilk kitabı "Pazarlama İletişiminde Sosyal Medya" 2015 yılında "Her Şeyin Başı Blog" aslı iş kitapları yayımlandı. 2016 yılında "Türkiye'de Harbiden Nerede Ne Yenir?" adlı yemek kültürü kitabı çıktı. İlk romanı 2018 yılında "Ölüm Yolcusu Abdülüver'in Tuhaf Seyahatleri" ismiyle basıldı. Yazar harbiyiyorum.com'da günlük yazılarına ve OdaTV'deki köşe yazarlığına devam etmektedir.
Bunları da okuduktan sonra merakla “Ruhani”nin sayfaların çevirmeye başladım.
İlk birkaç sayfada şaşırmadım desem yalan olur. Usta işi bir anlatım, etkileyici bir biçem beni hemen sardı. İlerleyince sadece iki kahramanla romanın sürdüğünü gördüm. Arada sadece anlatımlara konu olan kişiler var ama sonuçta karşılıklı iki kahramanın konuşmasıyla devam ediyor. Buna rağmen hiç sıkılmadan hatta bir sonraki sayfada ne konuşulacak diye merakla ilerleyerek üç günde bitirdim. (Araya başka okumalar ve işlerim girdi, yoksa bir günde rahatlıkla okunabilir.)
Romanın içeriği asıl konum değil, onu ayrıca değerlendireceğim. Özellikle ilk bölümde sanrı diye de adlandırılabilecek anlatımların aslında bilinen ya da öyle olduğu varsayılan olaylarla benzerlik göstermesi hatta ciddi bir ölçekte örtüşmesi iki kahramanı olduğu gibi okuyucuyu da şaşırtıyor ve doğal olarak etkiliyor. Romanlarda merak unsuru önemlidir, bana göre olmazsa olmazdır. Bu romanda da yeterince yerini almış ve daha rahat okunur hale getirmiş.
Romanı ilk elime aldığımda sayfaları karıştırıp fikir edinmeye çalıştım. Bazı bölüm başlıklarında ayetlerden alıntılar görünce bir çekince duyduğumu itiraf etmeliyim. “Roman evrenseldir, sadece bir topluluğa ait olamaz, olursa geniş kitlelere ulaşması konusunda sıkıntılar yaratabilir. Dünyada neredeyse toplum sayısı kadar kutsal değerler çeşitliliği vardır. Her biri kendi içinde değer taşır, roman bu çeşitliliğe saygı duymalıdır.” Diye düşünmüştüm. Okudukça tedirginliğim azaldı, sona doğru neredeyse yok oldu. Konunun evrenselliği bunda etkili olmuştu.
Roman dört bölüm olarak yazılmış, bölümlerin tamamında binlerce yıldır yaşanmışlıklara tanık olan bir varlıkla onu duyabilen ve kim olduğu son paragrafa değin anlaşılamayan, kendisine benzeyen ama daha gerçek olduğu düşünülen bir kadın arasında geçen konuşmalar var.
Her bölüm kendi içinde bir heyecana sahip, ilk bölüm bana göre en sürükleyici olanı. Aslında birçok topluma mal olmuş olayların farklı bakışlarla anlatılması, sonuçta görüşlerde birleşilmesi ilginç ve güzel. Bölümlerin her biri farklı zaman ve mekânlarda geçiyor. İlk anda yadırgatıcı bir etki bıraksa da okuyucu kısa zamanda yoğunlaşabiliyor.
Bölümler üzerindeki yorumları okuyucuya bırakmayı tercih ederim. Sonuç olarak keyif ve merakla okudum. Son satırlarda da genellikle beğendiğim eserleri okuduktan sonra yaptığım gibi kitap elimde bir süre yerimden kalkmadan düşüncelere daldım.
Bu arada bölümlerin ne ifade ettiğini Salih Seçkin Sevinç’e sorduğumda şu açıklamayı yaptı:
“Ruhani bir aşk romanı aslında... Platon’un ideaları ve Aristo’nun yeryüzü elementleri arasında sıkışmış bir aşk romanı. Arkaik olandan beslenen, doğrudan bilinçaltına seslenen bir roman... Bu yüzden kitabın bölüm başlıkları, yeryüzündeki en kadim medeniyetlerden biri olan Hintlilerin yaşamın dört çabası olarak nitelendirdikleri süreçleri işaret eder.
Manevi dünyayı belirten din, ahlak, töre gibi anlamları tanımlayan “Darma”, iş, çalışma, kazanç anlamlarına gelen “Artha”, cinsel zevk, dostluk, sevgi anlamlarına gelen “Kama” ve bu maddi alemin zorluklarından kurtuluşu ve ölümden sonrasını işaret eden “Mokşa”.
Roman, bu dünyaya düşmeden ve bu dünyanın cenderesinden geçmeden kurtuluşa eremeyeceğimizi ifade eder özetle.
Ancak bu bağlamda aşka rastlayan herkes için umut vardır.”
Salih Seçkin Sevinç’i kutluyorum, kitaplarını yazmaya devam edeceğine inanıyorum ve bekliyorum. Yolu açık olsun...