İzmir liman işçiliğinden şeref kürsüsüne: Muhlis Tayfur 2024-04-16 10:00:00
Yazar: Uzm. Dr. Metin Özer
İzmir’de Konak Meydanı'na yakın bir bölgede 1867 yılında inşa edilen gümrük binası, 1960 yılında balık hali olarak kullanılmaya başlanmıştı. Bu binadan Cumhuriyet Meydanı'nın yakınlarındaki Pasaport İskelesi'ne kadar uzanan sahil bölgesi İzmir limanıydı. Oldukça hareketli olan sahilde, üst üste sıralanmış binlerce balya, kıyıya yanaştırılmış mavnalar ve ağaç yapılı yük gemileri görülürdü. Burunlu kamyonların getirdiği yükler limana yığılırdı.
1933 doğumlu dayım Celal Tezalan ile 1940’lı yılları konuşurken laf döndü, dolaştı İzmir Limanı'na geldi. O günleri dayımdan dinledim:
1940’lı yıllarda İzmir’de kara taşımacılığı at arabalarıyla yapılmaktaydı. Her türlü mal, tütün ve incir balyaları İzmir Limanı'na at arabalarıyla taşınırdı. Gelen mallar da aynı şekilde buradan iç kesimlere ve Kemeraltı'na yollanırdı. Limana gelen mallar, kıyıya demirlemiş mavnalara yüklenirdi. Mavnalar yakın kıyılara ya da limanın uzaklarında demirlemiş gemilere yük götürüp getiren, güvertesiz, yayvan büyük teknelerdi. Birkaç mavna birbirine bağlanarak çekildiği de olurdu.
Balyaların boşaltılması ve yüklenmesi liman işçisi hamallar tarafından yapılırdı. Arkalıklı hamalların deriden sırt yastıkları, ellerinde de ucu çengel şekilde sivri bir demirleri bulunurdu. Çengeli balyaya saplar, kıvrak bir hareketle balyayı sırt yastığına yerleştirirlerdi. Hamalların başında onları işe alan bir 'Hamalbaşı' vardı. Hamalbaşı yevmiyeleri takip etmekten ve para dağıtmaktan sorumluydu.
Mustafa Kocaurlu isimli bir iş insanının Tepecik semtinde iki tekerli ve dört tekerli at arabalarından oluşan bir nakliye filosu vardı. Arabaları Alman Kulesi çevresinde toplanırdı. Buraya Alman kulesi denmesinin nedeni 19. Yüzyıl'da Alman Ignatz Müller'in şarap fabrikasının ve bağ evinin burada bulunmasıydı.
Mustafa Kocaurlu’nun dört tekerli at arabalarıyla limana gelen mallar, Muhlis Tayfur’a teslim edilirdi. Muhlis Tayfur hamalbaşıydı. Hamallar balyaları limana indirir, mavnalara sırtlarında taşıyarak, yerleştirmeye başlarlardı. Sıra üst kısımlara geldiğinde iş sadece Muhlis’e kalırdı. Balyaları başının üzerine iki koluyla halter gibi kaldırıp, üst sıralara yan yana düzgün bir şekilde yerleştirirdi. Yüklü mavnalar gemilere doğru yola çıkarlardı.
1922’de Erzurum’da doğan Muhlis Tayfur, ay-yıldızlı mayo ile 1948 Londra Olimpiyatları'nda, grekoromen dalda, 73 kiloda ikinciliği elde ederek adını Türk güreş tarihine altın harflerle yazdırmıştı. Tayfur, olimpiyatlarda grekoromen dalda şeref kürsüsüne çıkan ilk güreşçimizdi.
İzmir'de hamallık yaparken, dönemin ünlü antrenörü Adil Candemir tarafından keşfedilmişti. Muhlis Tayfur, 9-10 saniye içinde tuşla kazandığı karşılaşmalarla Londra Olimpiyatları'na damgasını vurmuştu. Arjantinli Bolzi’yi güreş başlar başlamaz, havaya kaldırmış, yere atıp tuş yapmıştı.
Halk, Londra Olimpiyatları'nı radyolardan ve Hürriyet Gazetesi'nden izlemişti. Bu tarihten sonra gazeteler spor sayfaları düzenlemeye başlamıştı.
1912’deki Stockholm Olimpiyatları’na Osmanlı sporcuları kendi imkanları ile katılmıştı. İlk kez Cumhuriyet döneminde 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'na bütçe ayrılmıştı. O yıllarda sporculara büyük ödüller verilmez, büyük paralar kazanamazlardı. Şampiyon güreşçi Muhlis Tayfur da geçimini sağlamak için hamallık yapmaya devam etmekteydi. Kalearkası semtinde küçük bir evde otururdu.
Tayfur, yıllar sonra İzmir Büyükşehir Belediyespor'da antrenör olarak görevlendirilmiş, başarılı sporcular yetiştirmişti. Türk güreşinin ölümsüz isimlerinden olan Muhlis Tayfur 21 Temmuz 2008’de son yolculuğuna uğurlanmıştı.