İzmir’in Kemeraltı Çarşısı kimleri büyülemez! 2023-12-10 10:00:00
Yazar: Raşel Rakella Asal
Kemeraltı Çarşısı’nın insan eliyle doldurulmuş bir iç limanı olduğunu biliyor muydunuz? Bu çarşı tarih boyunca bir çarşı olma özelliğini hep korudu. Bu yüzden İzmir denilince akla imbat rüzgârı, Saat Kulesi ve Kemeraltı Çarşısı gelir.
Kemeraltı Çarşısı, bütün eski ve büyük çarşılar gibi karmaşık yapısıyla İzmirli olsun olmasın kimleri büyülemez ki! Orada bir masal dünyasının içine dalmış gibi olursunuz. Size sunduğu sürprizleri hayretle izlersiniz. Zaman ve mesafe tamamen anlamsız kalır. Şehrin eğlenceli köşelerinden biridir desem abartmış olmam. Onca kalabalığın içinde birbirine sürtünüp çarpışmadan herkesin istediği dükkâna girip çıkması, beğendiği vitrini seyretmeyi başarması da şaşılasıdır. Satılan malların çeşitliliği kadar esnafın çeşitliliği de göz kamaştırır. Kimler yoktur ki bu kervanda! Çığırtkanların naralarına maruz kalmamak imkansızdır. Kime çarpacağı belli olmayan hanutçuları da unutmamalı. Dükkanlara servis yapan çaycısı, mal teslim etme telaşındaki tezgahtarı ve ahalinin farklılığı ile insan portrelerinden manzaralar sunar.
Genç kızlığımda cumartesi günleri programımızda Kemeraltı’ya gitmek bir ritüele dönüşmüştü. İlk önce plakçı dükkanları gezmekle başlardık. O günleri yaşayanlar bilir en basit tanımıyla sevdiğimiz şarkıları plaktan dinleyen bir nesildik. Plak severliğin ölçütü sahip olduğunuz plak sayısı değildi. Müziği plaktan dinlemekten zevk alırdık. Dumplupınar ve Çobanoğlu plak mağazalarının müdavimi olmuştuk. Orada sevdiğimiz şarkıcıların, grupların müziklerini plaklardan dinler, tezgahtarla plaklar üzerine sohbetler ederdik. Tezgahtarın samimiyeti, güler yüzü ve plaklar hakkındaki bilgisi ile sadece plak dinlemez bu alışveriş mutlaka hafızamızda kalacak bir müzik yolculuğuna dönüşürdü. Oradan seçtiğimiz filme göre öğleden sonra dört seansına Konak, Sema veya Elhamra Sineması’nda bir film izlemek üzere dükkândan ayrılırdık. Böylece hafta sonu eğlencemiz de noktalanmış olurdu.
Benim genç kızlığımda konfeksiyon gelişmemişti. Gelinlik, abiye elbiseler, tayyörler terzi atölyelerinde sipariş üzerine diktirilirdi. Günlük elbiseler için eve gündelikçi terziler gelirdi. O gün ev en telaşlı günlerinden birini yaşardı. Evin bir odasına yerleşen terzinin yanında yardımcısı da olurdu. O günler komşuluk ilişkileri de dayanışma içinde geçerdi. Dikiş becerisi olan apartman komşuları ev işlerini bitirdikten sonra gelir dikilen elbisenin sürfile, etek boyu gibi işlerini üstlenirler, akşam sekize doğru elbise bitmiş bir şekilde askıya asılır, gardıropta yerini alırdı.
Terzi günü telaşlı olur dedim. Oysa yanlış bir ifade oldu. Kusuruma bakmayın, o günden önceki evdeki hummalı hazırlık döneminden söz etmeliyim. Telaşlı günler dedim ya... İşte telaşlardan biri. Terziye ikram edilecek yemeğin bir gün önceden pişmiş olması gerekirdi. Ev sahibesi tamamen terzinin hizmetinde olacak şekilde kendini o günkü ev işlerinden muaf tutmalıydı. Bunun yanında elbisenin modeli de kumaşı da hazırda terziyi beklemesi gerekirdi. Model seçmek, kumaş almak başlıca bir meşguliyetti. İkbal mağazaları, İpekel mağazası kumaş almak için en favori dükkanlardı.
Sağlı sollu sıralanmış tezgahlar üzerine her tür, her renk, her pahada gözleri okşayan top top kumaşları adeta sihirli sözcükler eşliğinde satışa sunan tezgahtarların hünerlini sergiledikleri bu mekânda dünyadan uzaklaşır, o büyülü alemin içine dalardınız. Tezgahtarların top top cicili biçili kumaşları ellerine alıp, göz açıp kapamadan kolları üzerine yatırışı, sanki bu kumaşlardan birinci sınıf terzilere diktirilmiş giysileri ilk kez giyip sokağa çıkmış zevk sahibi kadınları canlandıran canlı mankenlerdi. Başlarını yana yatırıp böyle giysiler içinde müşterilere poz verişleri görülesiydi.
Top top kumaşlar açıldıkça çevreye yayılan o uzak, o erişilemeyen, o büyülü masal dünyasının karşısında kendinden geçmeyen müşteri olmazdı. Dünyanın akla gelmedik renkleriyle donanmış rafların içinde ancak çok değerli, nadide kumaşların dilinden anlayan güç beğenen varlıklı müşterilere çıkarılıp gösterilmek üzere bir bir özenle saklanan paha biçilmez kumaşlar bu zengin ve eşsiz dünyanın göz kamaştıran ürünleriydi.
Annemle beraber bu dükkanları bir bir dolaşır, aradığımız renk, fiyat ve kalitede bir kumaşı bulana kadar epey vakit geçirirdik. Annemin gözünde bu geziler büyürdü. Bu da gayet doğaldı. Eve baş ağrısı ile dönmek kaçınılmazdı. Bu kadar değişik renkte, bu kadar değişik desen ve motiflerle bezenmiş bu kadar değişik kalitede kumaş arasından seçim yapmak gerçekten de yorucuydu.
Allı morlu, mavili pembeli, sarılı kırmızılı top top kumaşlar kaşla göz arasında açılıp serilirdi önümüzde. Annem yumuşak ve sevecen dokunuşlarla ellerini kumaşın üzerinde gezdirir, kumaşın yumuşaklığını veya sertliğini ölçmek için kumaşı sağa sola tutar bakar, kimi zaman belli belirsiz bir gülümsemeyle tezgahtarın sözlerini kuşkuyla karşıladığını açığa vurur, bu arada karşısındaki müşteriyi memnun etmediğini anlayan tezgahtar hiç vakit kaybetmeden annemin önüne daha göz alıcı, daha değerli, daha zarif kumaş toplarına uzanırdı.
Ne çok kumaş! İpekli, pamuklu, keten, pazen, tafta ve daha başkaları... Tüller, şifonlar, leylak renkli, morlu, siyahlı satenler... Her rengi vardı bu dükkânda. Mavi renge uzandığınızda, dükkân boyunca dizilmiş kobalt mavisi, gök mavisi, ateş mavisi kumaşlar dalgalanırdı. Taftalar, muarreler, janjanlılar... Janjanlılar yani yanardöner diye açıklama yapar renkten renge giriyor diye ilave ederdi tezgahtar. Çizgili, kabarık kumaşlar, emprimeler, çiçekli olanları, jorjetler, brokarlar, işlemeli ve nakışlılar. Gabardinleri serjler, krepler, kareli, çizgili ekoseler, her renkten kadifeler, sonra poplinler...
Çocuk yaşlarımda sessiz bir sağanak gibi üstümüze akan bu dünyadan bir türlü ayrılmak istemezdim. Tezgahtar eline düşen müşteriyi kaçırmak istemezdi. Anemin güvenini kazanmak için işi sohbete döker, kimi kez sohbeti uzatır, konuyu kimi vakit benim üzerime odaklar, yaşımı, hangi sınıfıma gittiğimi öğrenmek ister sohbeti koyulaştırmak için her türlü oyuna müracaat etmekten çekinmezdi. Kimi sorular sıkıcı, tatsız ve aptalca sorulardı. Kaç yaşındaydım örneğin? Hangi dersi daha çok seviyordum? Tembel mi, çalışkan mıydım? Annem soruları yanıtlarken bu ayaküstü sohbete ses çıkarmaz, soruları sakin sakin yanıtlardı. Sohbet uzadıkça set üzerindeki küçük bir hoparlöre çaycıya seslenir anneme çay, bana gazoz sipariş eder böylece o dükkânda daha fazla kalmamızı garanti etmiş olurdu. Bu arada yorulduğumu anlayarak biraz önce kendi oturduğu tabureyi uzatıp anneme oturmaya buyur etse de annem oturmaz, ayakta durmayı tercih eder, taburede beni oturturdu.
Sohbet uzadıkça tezgahtar annemin zevkini anlamış ve nasıl bir kumaş aradığını anlamış olurdu. Hemen ayağının altındaki boş tabureye çıkıp üst raflara uzanır, “Bunlar yeni geldi, bunlar tam sizin istediğiniz kalitede” gibi sözlerle kumaşları top top açardı. Olup bitenler gerçek bir alışveriş değil de kumaşlar üzerinden yürütülen bir sohbet havası taşırdı. Bir müddet sonra tezgahtar anneme yaptığı baskıyı gevşetir, ısrarlı ilgi çemberinden çıkar, annemi alacağı ürünle yalnız bırakırdı. Aslında müşteriye hareket alanı bırakmak için kasten geri çekilirdi. Bu sergilenen oyunun son hamlesiydi. Müşteri ya pes edecek ya da tezgahtarın belirlediği fiyata razı olacaktı. Kimi zaman bu alışveriş tezgahtarın başarısı ile sonuçlanır, kimi zaman da tezgahtarın onca dil dökmesine rağmen o dükkânın önünden uzaklaşır, başka bir dükkandaki kumaş toplarına yönelirdik.
Bu büyük kalabalığın gürültülü kargaşası içinde binlerce ayağın yere sürtme sesi, binlerce konuşan dudak bu dar sokaklara, yan sokaklara akardı. Gürültülü konuşmalar, tezgahtarların kurnaz göz kırpmaları, geniş omuzlarına yükledikleri sandık ve balyalarla yeni malları dükkân sahibine teslim eden hamallar olağan görüntülerdi. Dünyanın tüm renklerini yansıtan, renk tonlarını yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya tarayan dev bir renk skalasıydı Kemeraltı Çarşısı. Kesik kesik konuşmalar, dur durak bilmeyen tezgahtar gevezelikleri, yarım yamalak anlatılan günlük olaylar arasında akardı Kapalıçarşı’da hayat. Telaşla yüklü bu hummalı alışverişin izleri hala beleğimde kazınmıştır.