Havacılık tarihinin unuttuğumuz detayları bu kitapta
Havacılık tarihi araştırmacısı Mustafa Kılıç'ın kaleme aldığı "Son Tayyareci" kitabı havacılık tarihimizde unuttuğumuz çok önemli konuları yeniden anımsatıyor, belleğimizi tazeliyor. Kitap Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu yararına çalışan ilk derneklerinden biri olan ve bu yıl kuruluşunun 100. yılını kutlayan Türk Tayyare Cemiyeti'nin tarihinden satır başlarına yer veriyor.
Havacılık tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş konusundaki araştırmalarıyla da dikkat çeken Mustafa Kılıç'ın kitabı 2017 yılında Sonçağ Yayınları'ndan yayımlandı. "Son Tayyareci" Kılıç'ın düzenli yazılarının yayımlandığı THK Uçantürk ve kokpit.aero sitesindeki havacılık tarihi yazılarından ve kurumsal eleştirilerinden oluşuyor.
Havacılık tarihinin unutulmazları

"Son Tayyareci" okuru, havacılık tarihinin simge isimlerinden Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, "Atatürk'ün uçan kızı" olarak bilinen Sabiha Gökçen'in yanı sıra Gökçen'in yetiştirdiği öğrencilerden ilk Türk akrobasi pilotu Edibe Subaşı ve Melahat Morçöl'le tanıştırıyor. Ayrıca Türk havacılığında rol model olmuş ilk Türk kadın hava şehidi Eribe Hürkuş (Kartal) ve Mehmet Sepici gibi isimlerin çalışmalarına yer veriyor, havacılık tarihindeki yerlerini anımsatıyor.
Murassa madalyalar
Mustafa Kılıç, "Son Tayyareci" kitabının "Murassa Madalyalar" başlıklı bölümünde bağış uçaklar ve madalyalar konusuna da değiniyor. Kılıç, 1925 yılında kurulan Türk Tayyare Cemiyeti'nin ilk başkanı Cevat Abbas Bey'in önerisiyle uçak almak için 10 bin lira toplayan il ve ilçelerin adlarının uçaklara verildiğini anlatıyor. 1926'dan 1950'li yıllara kadar 30 Ağustos'ların "Zafer ve Tayyare Bayramı" olarak kutlandığını da anımsatan Kılıç, şu bilgileri aktarıyor:
"Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda ilk toplantıda alınan kararla cemiyetin Fen Şubesi'nin başına Tayyareci Vecihi Faham (Hürkuş) getirilir. Cevat Abbas Bey'in önerisiyle 10 bin lira toplayan il ve ilçelerin adları alınan uçaklara verilecektir. İkinci öneri Vecihi Bey'den gelir: Bağış yapanlara madalya vermek. Her iki öneri kabul görür ve karar defterine geçirilir. Vecihi Bey de madalya nizamnamesi hazırlamak için görevlendirilir. Vecihi Hürkuş'un anılarında yer alan bilgiye göre madalyalar bronz, gümüş, altın ve murassa olmak üzere dört kalitede hazırlanır. Bröve şeklinde, 5 santimetre çapında oval bir çelenk olan bu madalyaların içinde bir tayyare figürü de bulunur. Vecihi Hürkuş 'Bu tayyareyi milli bir varlık olan ilk Türk tipi tayyaremin resmi ile süslemiştim' diye anlatır."

Nizamnameye göre, kuruma bir defada 30 veya düzgün taksitlerle bir yılda 50 lira veren kimseye bronz madalya, bir defada 75 veya düzgün taksitlerle bir yılda 100 lira veren kimseye gümüş madalya, bir defada 200 ya da düzgün taksitlerle 250 lira veren kişilere altın madalya verilecektir. Kuruma bir defada 2 bin 500 lira veya yılda 3 bin liradan fazla yardımda bulunan kimse, aile ve kurumlara birer elmas (murassa) madalya verilmesi kararı alınır. Bunların yanında hayatını hiçe sayarak devamlı çalışan sivil uçuculara, yurt hizmetinde büyük yararlılıkları görülen asker uçuculara ve dünya rekorları kıran havacılara da ayrı şekilde belirlenen madalyalar verilmesi kararlaştırılır. Madalyalar çocuklara ve torunlara geçer.
İlk murassa madalya Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'e verilir. İkinci madalya İzmirli bir kadına, Mustafa Kemal'in eşi Latife Hanım'a verilir. Üçüncü madalya ise İsmet İnönü'ye sunulur. Mustafa Kılıç kitabında büyük ilgi gören murassa madalyayı eline alıp inceleme olanağı bulduğunu da anlatıyor bu bölümde. "Verilen ilk madalyaları görenler, ona bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Gizliden gizliye bu murassa madalyalardan almak için yarış edenlerin olduğu bile söyleniyordu" diyen Kılıç, kesin bir bilgi olmamakla beraber ilk madalyaların İstanbul'da Ermeni bir kuyumcuya yaptırıldığını söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ben de THK Müze Amiri olarak görev yaparken envantere geçirebilmek için bu murassa madalyalardan bir tanesini elime almış ve uzun süre incelemiştim. Işıltısı gözlerimi yormuştu. Sonunda bir asetat kalemi ile parlayan taşları tek tek işaretleyerek genel taş toplamını bulabilmiştim. Pırlanta taşların toplamı 131 adetti. Tam ortada ise uçak motoru figüründe iki karatlık bir zümrüt taşı bulunmataydı. Bu değerli taşlarla süslü madalya, Türk Tayyare Cemiyeti (T.Ta.C.) Murassa Madalyası olarak anılmaktaydı. Murassa kelimesinin sözlük anlamı 'değerli taşlarla süslenmiş' demekti."
İlk madalyalardan itibaren madalyaların toplu bir listesini çıkarmaya çalışan Kılıç, 32 kişi ve kuruma verilen madalyaları sıralamış. Kılıç'ın kitabında verdiği bilgiye göre 1925-1944 yılları arasında 874 altın madalya, 1469 gümüş madalya, 2bin 531 bronz madalya toplamda 4 bin 906 madalya dağıtılmış.
Tayyare Apartmanları ve Paraşüt Tarihi

"Son Tayyareci" kitabında havacılık tarihi içinde İzmir'in yerini anlatan bilgilere de yer veriliyor. Türk Tayyare Cemiyeti'ne gelir kaydetmek için yapılan çalışmalar "Tayyare Apartmanları", "Tayyare Sinemaları" ve "İkiz Kuleler" başlıklı bölümlerde anlatılıyor. Bu bölümde depremde zarar gördüğü gerekçesiyle 2020 yılından bu yana kapalı olan Kültürpark'taki Paraşüt Kulesi'nin tarihine ilişkin detaylı bilgiler de yer alıyor.
Yıllar önce bağış yapan vatandaşlara verilen altın madalyalardan bir tanesini rahmetli Ayşe Mayda'nın yakasında görmüştüm. Kendisiyle yaptığım söyleşide konuyu sormuş, madalyanın nizamnamesini bulamadığını belirtmiş, babasının uçak alımı için bağış yaptığını öğrenmekten mutluluk duyduğunu söylemişti. (Fotoğraf: Hüseyin Erciyas ©)
•••
Nüket Aşkın'dan "Makbule Hanım"

Gazeteci yazar Nüket Aşkın'ın kaleme aldığı "Sırlarıyla Atatürk'ün Kızkardeşi Makbule Hanım", Siyah Beyaz Yayınları'ndan 2024 yılında yayımlanmış. Kitap hepimizin ilkokuldan bu yana adını ezbere bildiği, ağabeyi ile birlikte dayılarının çiftliğinde kargaları kovalayan "Makbule"yi, ağabeyinin deyişiyle "Makbuş"u hiç bilinmeyen yönleriyle anlatıyor. Makbule Atadan'ı anlatan ilk kitap olan eser, ulu önder Atatürk'ü hayatındaki en önemli kadınlar olan Zübeyde Hanım ve kızkardeşi Makbule'nin gözünden, en yalın haliyle aktarıyor. Aşkın'ın biyografik çalışması Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Hanım'ın yanında annesi Zübeyde Hanım'ı da yakından tanıma olanağı sağlıyor.
Nüket Aşkın, bilgi, belgelere ve dönemin tanıklarına dayanarak uzun yıllar sürdürdüğünü belirttiği çalışmasını Cumhuriyet'in yüzüncü yılında tamamlamış. Benim 2024 yılında yayımlanan 11. baskısını okuduğum kitapta yazar çalışmasına ilişkin şu bilgileri veriyor:
"Tüm ömrü ağabeyinin gölgesinde geçen bir kızkardeşi görünür kılabilme gayretiyle Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı'nda ve Başkanlık bünyesinde bulunan Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Dönemi Arşivi, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Tarih Arşivi, Dışişleri Türk Diplomatik Arşivin'de belge taramaları yaptım. Aylarca Milli Kütüphane'de süreli yayınlar ve kitapları inceleyip Türk Tarih Kurumu'nda yine kitap ve belge taramaları gerçekleştirdim. Bu kaynaklar arasında seçip kitapta yer verdiğim belge ve eserleri sayısı 164’ü buldu."
En büyük hassasiyetinin ulaştığı kaynaklardaki bilgileri aktarırken tarafsız kalmak ve Makbule Atadan'ı hayallerin ötesinde ete kemiğe büründürebilmek olduğunu vurgulayan Nüket Aşkın kitabında bunu gerçekleştirmiş. Makbule Atadan'a ilişkin yazılmış ilk kitap olan biyografiyi okurken Atatürk'e, iradesine, öngörülerine ve vizyonuna hayranlığınız bir kez daha artıyor. Kitabın son bölümünde Atadan'a ait fotoğraflar da yer alıyor.
•••
İlk Türk Kadın Hekim
"Safiye Ali"nin romanı

Yazar Prof. Dr. Suat Çağlayan'ın İnkılap Yayınları'ndan çıkan kitabı "Safiye Ali" ilk Türk kadın hekimimiz Safiye Ali'nin sıra dışı yaşam öyküsünü anlatan bir biyografi kitabı. Osmanlı İmparatorluğu'nda erkeklerin kadın doğum uzmanı olmasının yadırgandığı bir dönemde, Fransa'da eğitim almış Prof. Dr. Besim Ömer Akalın tarafından dünyaya gelmesi sağlanan Safiye Ali'nin yaşam öyküsü Üsküdar'dan Almanya'nın Würzburg kentine kadar uzanıyor. Kendisini doğurtan doktorun göbek bağını hastane bahçesine gömdüğü ve kaderini neredeyse doktorunun şekillendirdiği Safiye Ali, doktorluk hedefini neredeyse çocuk yaşlarında belirliyor. Okur romanın kurgusu içinde dönemin tanınmış isimleri yazar Halide Edip Adıvar'dan Dr. Adnan Adıvar'a, Türkiye'deki Ermeni asıllı ilk kadın doktor Zaruhi Kavalcıyan'dan Yahudi asıllı ilk kadın Dr. Amalia Frisch'e, yazar şair Tevfik Fikret, Yahya Kemal'den Rıza Tevfik'e pek çok kişinin Safiye Ali üzerindeki etkisini izliyor. Bu önemli isimlerin Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarındaki çalışmalarına ilişkin de bilgi veriyor. Adı "Süt Damlası Bakımevleri" ile özdeşleşen, jinekoloji ve çocuk doktorluğu alanında çalışan Safiye Ali, Osmanlı İmparatorluğu'nda dünyaya gelen, imparatorluğun son dönemlerinde yurt dışında eğitim alarak ülkesinde hizmet vermeye çalışan, Cumhuriyet döneminin ilk kadın tıp doktoru olarak oldukça sıra dışı bir yaşama sahip. Safiye Ali, çalışkanlığı, birkaç yabancı dili ana dili gibi konuşması, öz güveni, iradesiyle bugün bile genç kızlara rol model olacak güçlü bir bilim kadını. Siz de benim gibi biyografilere meraklıysanız, Suat Çağlayan'ın daha önce yazdığı "Tıbbiyeli Hikmet" kitabı gibi, bize ait bir öyküyü keyifli kurgusuyla işlediği romanı bir solukta okuyacaksınız.
Ey Türk gençliği!