Demokrasi kültürü - 1 2013-05-31 00:00:00
Yazar: Oğuz Adanır
Yeryüzünün hiçbir yerinde reşit, bilinçli insanlarının ya da yurttaşlarının tamamı demokrat olan bir ülke yoktur. Zaten olsaydı herhalde orada rejimin başka bir şekilde adlandırılması gerekirdi. Demokrasilerde her zaman demokrasiyi özümseyememiş, içselleştirememiş muhalif insanlar ve görüşler vardır. Günümüzde bir toplumun reşit, bilinçli insanlarının yüzde 60-70inin demokratik bir düşünce ve davranış biçimine sahip olması o toplumun demokratik bir toplum olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. Çünkü orada istisnai durumlar dışında genel anlamda demokrasinin borusu öter.
Demokrasi aynı zamanda hem bir davranış hem de bir düşünce biçimi olup bu ikisi arasında bir uyum şarttır. Özetle demokrasi yalnızca bir toplumsal-politik-ekonomik rejim değil, aynı zamanda kültürel-zihinsel-hukuki/ahlaki bir düzen anlayışı demektir. Çok kesin kurallara sahip demokratik rejimlerde bu kuralların keyfi bir şekilde esnetilmesi, çeşitli haksızlık, hukuksuzluk ya da ahlaksızlıklara yol açabilir.
"Siz ülkemizde bir demokrasi kültürünün varlığına tanık olabiliyor musunuz?" sorusunun ardından demokrasinin aile, eş, dost, aynı apartman ya da sokakta oturan vs. insanların yanı sıra yaşamımız boyunca hiç görmediğimiz, görmeyeceğimiz insanları da kapsaması gerektiğinin altını özellikle çizmek ve asıl hiç tanımadığımız insanlara karşı demokratik bir davranış sergilemek zorunda olduğumuzu vurgulamak gerekmektedir. Bir ulus toplum böyle oluşur.
Dünyanın birçok ülkesinde yaşayan insanlar için dış görünüm, biçim bir kişiyi değerlendirme konusunda önemli ölçütlerden biridir. Türkiyede bu ölçüt çok daha büyük bir öneme sahip olup, kişinin karakteri değil, dış görünüşü kendisi hakkında (çoğu kez yanıltıcı) bir fikir sahibi olunması için genellikle yeterlidir. Buna karşın tavır ve davranışlar (oysa bunları da biçim olarak nitelendirebiliriz) demokratik ölçütlere göre değil, geleneksel ölçütlere göre değerlendirilmektedir: yaşlıya, kadına, aileye saygı, daha güçlü, gösterişli olana öncelik tanıma (örneğin trafikte güçlü araç ya da bir alış veriş kuyruğunda gösterişli kadın, vs) gibi. Oysa bunların demokrasi kültürüyle pek bir ilişkisi yoktur. Üstelik bunlar büyük ölçüde göstermelik birer saygı biçimidir.
Öyleyse sorun bir zihniyet sorunudur, kuyruğa girmeyi bilmeyen, otobüste, vapurda, trende, metroda çocuğu bir birey olarak kabul etmeyen ve yanındaki kişinin kucağına almasını bekleyen; yaşlı, hamile vs insanlara ayrılan bölümleri işgal eden ve onlara yerlerini vermeyen ve nezaket kuralı gereği ayakta duramayacak konumda olan insanlara yardımcı olmayan bir toplumda demokrasi kültürü sıfır derecesine yakın bir konumdadır.
Evet, sorun, sorunlu bir düşünce biçimindedir. Bu topraklarda (çıkarların ön planda olduğu alanlar dışında örneğin, müşteri, konuk, vs; ne var ki müşterinin tanıdık ya da yabancı olması bile alış veriş sürecinde belli bir öneme sahiptir) insanlar birbirleri için genellikle önce yabancı, sonra insandırlar. Oysa demokratik bir kültürün egemen olduğu bir toplumda önce insan vardır ve yabancı yoktur. Burada birbirlerini geçici olarak tanımayan, henüz tanışmamış insanlardan söz edilebilir, zira aynı havayı soluyan, aynı kültürü paylaşan ve üç aşağı beş yukarı aynı düşünce yapısına sahip insanlar birbirlerine yabancı sayılamazlar.
Ülkemiz genelindeki hemen tüm kentlerde kaldırımlar ve kent mimarisi de antidemokratik bir yapı ve görünüme sahiptir. Küçük çocuklar, hamileler, yaşlılar ve engellileri göz önünde bulundurmayan kaldırımlar antidemokratik bir kafa yapısının ürünüdür. Sahil şeridi, ana caddeler, büyük bulvarlara çok katlı inşaat izninin verilip, bunların hemen arkasından başlayıp giden sokaklara daha az katlı yapı izninin verilmesi antidemokratik bir zihniyetin ürünüdür. Bu tür konularda akıl ya da akılcı değil, çıkarlara dayanan düşünce ön plana geçmektedir.
Demokrasilerde yasaklara özellikle de insan sağlığını ilgilendiren konulardaki yasaklara kesinlikle boyun eğilir, eğmeyenleri yasal temsilcilerden önce vatandaş uyarır. Örneğin, demokrasi kültürüne sahip bir ülkede açık havada, bir parkta otururken yanınıza gelen insan söz gelişi sigara içiyorsa önce rahatsız olup olmayacağınızı sorar. Rahatsız olacağınızı söylerseniz özür diledikten sonra gidip sizden uzak bir başka sıraya oturur, yoksa sigarasını yakıp sizin o sıradan kalkıp gitmenizi beklemez.
Demokrasi kültürüne sahip bir insan diğerlerini aptal yerine koymaz, kendisi için doğru olanın başkaları için de doğru olduğunu düşünmek yerine; herkes için doğru olanın (istisnalar dışında) kendisi için de doğru olduğunu düşünür ve kabul eder. İnsanların değişik düşünce biçimlerine sahip olabileceklerini ve geleneksel ya da tekil herhangi bir düşünce biçimine boyun eğmek zorunda olmadıklarını kabullenmek demokratik bir erdemdir. Gündelik yaşamı mercek altına aldığınızda pek çok ayrıntı toplumumuzun - belki çok küçük bir kesim dışında - henüz sözcüğün gerçek anlamında bir demokrasi kültürüne sahip olmadığını göstermektedir. Türkiyenin en demokrat kenti olduğu söylenen İzmirde yaşayanların da konuya bu çerçeveden bakıldığında ne kadar demokrat oldukları tartışılabilir. İzmir, Türkiyenin başka kentlerine oranla değil, demokratik ilkelere oranla hangi ölçüde demokrattır, asıl sorun budur.