Demokrasi kültürü - 3
Yazar: Oğuz Adanır
Günümüzde kitle iletişim araçları ya da medyanın çağdaş demokrasiler üzerinde herhangi bir yaptırım gücü var mıdır? Bunlar kitleleri hala güdümleyebilme gibi bir yeteneğe sahip midir?
19. Yüzyıl'ın ikinci yarısından başlayarak modern toplumlarda gündelik gazete, haftalık dergi, sinema, radyo ve ardından televizyon ortaya çıkarak, her biri kitlelere mal olup, popüler araçlara dönüştükleri dönemlerde özellikle politik ve toplumsal açıdan belli etkileme, güdümleme gücüne sahip olmuşlardır. Modern toplumlarda 1960lar-70lerden bu yana kitle iletişim (iletim araçları demek belki daha doğrudur) araçları politik ve toplumsal işlevlerini önemli ölçüde yitirmiş ve hemen hepsi olanakları çerçevesinde bir zaman geçirme, eğlence, gösteri aracına dönüşmüş, yani o tarihten sonra apolitik kültürel nitelikleri ön plana çıkmıştır. Bu süreçte modern toplumları etkileyen ideolojik içeriklerin yıpranıp, eskimesi, bir bakıma çağdışı bir görünüme sahip olmaları önemli bir rol oynamıştır. Son olarak abartılı boyutlara varan haber bolluğu anlam sürecine bir son vererek kitleleri değişmeyen politik, ideolojik anlam ve içerikten soğutmuştur.
1980ler ve özellikle 1990lardan sonra bilgisayar, Internet, cep telefonu (son yıllarda iPad, iPhone) vb araçlar ve bunlara bağlı uygulamalar o güne kadar belli toplumsal, politik, kültürel işlevleri yerine getiren ilet(iş)im araçlarının bu işlevlerinden politik ve toplumsal olana görece bir son vermişlerdir. Başka bir deyişle toplumu doğru bilgilendiren kaynaklar ağırlıklı olarak büyük yatırımlar ve (bu alanda egemenlik kurmayı sağlayacak) sermaye gerektiren mecralar olmaktan çıkarak blog, web site, vb kişisel ya da kolektif girişimler haline gelmiştir. Ancak bu yapılanma biçiminin bir önceki yapılanma biçiminden daha etkili olduğunu söyleyebilmek zordur. Zira politikanın eski önemini yitirmesi, ideolojilerin içeriklerinin boşalması ve yerlerini ikame edebilecek yeni içeriklerin üretilememesi bu ülkelerde elektronik karşılıklı mesajlaşma sürecini toplumsal, politik açıdan nötralize etmiş gibidir.
Çağdaş demokrasilerde medya artık eski anlamında bir dördüncü kol değildir. Modern demokrasiler artık medya tarafından değil daha çok sivil toplum örgütleri tarafından elektronik ağlar üzerinden denetlenmektedir. Bu yapılanmanın klasik anlamdaki demokratik yapı ve sürece yarar mı yoksa zarar mı verdiğini söylemek için zaman henüz erken görünmektedir.
Türkiye henüz böyle bir tarihsel süreçten geçmemiştir, çünkü asla gerçek anlamda yerleşik, kurumsal, kültürel ve zihinsel bir temsili ya da katılımcı demokratik düzene sahip olmamıştır. Gerçek anlamda bir demokrasi isteyen sınırlı sayıdaki yurttaş için bu rejim her zaman düşsel bir niteliğe sahip olmuş ve ulusal medya bu konuda asla bu düşü destekleyecek, büyütecek, genişletecek yayın politikaları üretmemiş, gütmemiştir. Gerek kamu gerekse özel sektör için ilet(iş)im araçları, özellikle de en çok izlenen televizyon, bir gösteri ve eğlence aracı olmanın ötesine geçememiştir.
Bu arada hangi kesimden olursa olsun aydınların önemli bir kısmı (modern toplumlarda karşılaşılan demokrasi kültürü ve düşüncesi karşısında) o kadar demokrasi bu topluma bol gelir düşüncesini paylaşmıştır. Özel ticari televizyon kanalları, radyolar ve İnternet gazeteciliğinin ortaya çıkmasının nedeni demokrasinin gelişmesi ve demokratik bir toplumsal yapılanmaya giderek kamuya ait ilet(iş)im araçları tekelini yıkmaktan çok (hangisi olursa olsun) hem bir ticari alan olması hem de gerektiğinde iktidara karşı şantaj silahı olma yeteneğine sahip olduklarının düşünülmesi ya da sanılmasıdır.
Ancak son günlerde yaşanan olaylar bu yaklaşımın Türkiyede hiçbir geçerliğe sahip olmadığını ya da görece bir gerçekliğe sahip olduğunu göstermiştir. Zira demokratik gelişme konusunda önemli bir çaba göstermeyen özel sektöre ait ilet(iş)im araçlarının tüm demokratik etik ve ahlak kuralları çiğnenerek tamamen susturulabileceği ya da çıkarları nedeniyle sonuncuların da aynı kuralları çiğneyerek tamamen susabileceklerini göstererek toplumu doğru ya da yanlış kendi iletişim ağlarını kurmaya itip, Türkiyede iletişim sürecini yeni yapılanmalara gebe bırakmıştır. Başka bir deyişle günümüz dünyasında iletişim alanı iletişim sektörü ya da patronlarına bırakılamayacak kadar büyük bir önem kazanmaya başlamıştır.
Sanal bir iletişim evreni gerçek ve gerçekçi bir çağdaş demokratik yapılanma sürecine yol açabilir ya da bu sürece somut, nesnel bir katkıda bulunabilir mi? Açabileceğine inanılması durumunda bunun için yeni örgütlenme modelleri ya da biçimleri bulmak ve kullanmak gerekmez mi? Toplumun değişik kesimlerine ait kolektif enerji bu bağlamda belli amaçlar doğrultusunda tekrar tekrar bir araya getirilebilir ve süreklilik taşıyan bir mücadele aracına dönüştürülebilir mi? Mevcut ilet(iş)im araçları sivil bir örgütlenme yöntemiyle ilk kez neredeyse bütün toplumsal kesimlerin bir araya gelmesini sağlayan bu kolektif enerjinin heba olup gitmesine engel mi olmak isteyecektir, yoksa göz mü yumacaktır?
Türkiye ve benzer konumda bulunan ülkeler yeni toplumsal, politik, kültürel yapılanma, örgütlenme modelleri oluşturabilecek bir potansiyele sahip görünmektedirler. Ancak bu işin nasıl olabileceği konusunda ufukta henüz somut bir görüntü yoktur. Daha önce hiç görülmemiş, yaşanmamış bir kolektif süreci başlatmak çok önemli bir tarihsel olay olabilir ama ondan daha önemli olan bir şey varsa o da başlatılan bu süreci sonuna kadar götürebilme yeteneğine ve gücüne sahip olabilmektir.