Modern demokrasiler ve gerçek demokrasi 4
Yazar: Oğuz Adanır
Jean Baudrillarda inanmak gerekirse modern demokrasilerin kan kaybına ya da belli bir dejenarasyon, deformasyona uğramasının belki de en önemli nedeni tüketim toplumuna dönüşmesidir. ABD 1950ler, Batı Avrupa ülkeleriyse 1960lardan itibaren birer tüketim toplumu haline gelmişlerdir. 1970ler Batı Avrupada tüketimin altın yılları olarak anılmaktadır. Günümüzün modern demokrasileriyse ne pahasına olursa olsun tüketim düzenini sürdürme yanlısıdır.
Ünlü Fransız düşünürü izlediğimizde Batı Avrupa ve Amerika gibi ülkeler 1960lı yıllarda klasik Marksist kuramın öne sürdüğü üretime dayalı kapitalist düzen anlayışını neredeyse tamamen terk ederek tüketime dayalı bir düzen anlayışını benimsemişlerdir. Bu düzen artık o bildik fizyolojik, biyolojik gereksinimler aşamasının ötesine geçmiştir. Tüketim toplumunda ihtiyaçlar neredeyse tamamen psikolojik hale gelmiştir. Belli bir alım gücüne ulaşan ve temel ihtiyaçlar olarak adlandırılabilecek ev kirası, elektrik, su, telefon, gıda maddeleri, vb şeylerin kazanılan ücretin yarısından azıyla karşılanabildiği bir evrende gösteriş, prestij, lüks vb kavramlar öne çıkarak toplumsal yaşantıyı belirlemeye başlamıştır. Peki bu iş hangi ahlaki yaklaşıma boyun eğilerek gerçekleştirilmiştir?
Klasik kapitalist düzen akılcı bir üretim, ekonomi ve tüketim anlayışına yanlış ve doğru, kötü ve iyi gibi ahlaki kavramlar çerçevesinde şöyle ya da böyle uymaya çalışırken, tüketim düzenine geçiş sürecinde bu zihniyet sona ermiştir. Tüketim toplumunun insanları Baudrillarda göre doğru ve yanlış, iyi ve kötü gibi kavramları bir anlamda dışlayarak onlara kendi istedikleri keyfi karşılıklar giydirmişlerdir. Örneğin, tüketici bireyin hoşuna giden, onu mutlu eden her şey artık doğru ve iyi olarak nitelendirilirken, hoşuna gitmeyen, onu mutsuz eden her şey kötü ve yanlış olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Baudrillarda göre modern toplumların şöyle ya da böyle sahip oldukları belli bir ahlak anlayışı ya da düşünce yapısı bu şekilde yıkılarak tüketim düzeninin yarattığı bir doyumsuzluk kavramı onların yerini almıştır.
Tüketim düzeninin devam edebilmesi için tüketicilerin asla bir doyuma ulaşmamaları gerekmektedir. Modern tüketim toplumları yapay bir arzu ve doyum duygusu üretmeyi başararak bunu sonsuza dek sürdürmenin yollarını aramaktadırlar. Tüketici asla bir doyum noktasına ulaşmamak durumundadır, aksi takdirde mevcut düzen tökezleyebilecek, hatta daha da kötü durumlara düşebilecektir.
***
Tüketim toplumları görece göstermelik bir demokratik toplumsal model önerirken gerçekte o eski ikili sınıfsal yapıya son vermiş ve tek, ancak hiyerarşik olarak nitelendirilebilecek bir sınıfsal sistem oluşturulmuştur. Buradaki demokrasi oyunu herkesin her şeye potansiyel anlamda sahip olabileceği olasılığı üzerine kurulmuştur. Paranız olması durumunda kendi hiyerarşik konumuzun izin verdiği her şeye sahip olabilirsiniz. Bir üst basamağa geçtiğiniz takdirde o basamağın olanaklarına sahip olabileceğinizden o basamağa özgü bir konfor ve yaşam standartlarına sahip olabilirsiniz.
Bu sistemde yine o klasik toplumsal piramit şeması yıkılmakta ve toplumun büyük bir çoğunluğu orta sınıf olarak adlandırılabilecek büyük bir daireye benzerken; bu dairenin üstündeki küçük bir bilyayı andıran daire muazzam servet sahiplerini, büyük dairenin altındaki yani onun yedi ya da sekizde biri kadar bir daire de asgari ücretin altında para kazananlar, işsizler, sokakta yaşayanları temsil etmektedir. Dolayısıyla artık tek sınıflı ancak en alttakilerle en üsttekiler arasında muazzam uçurumların bulunduğu bir düzen vardır.
Popüler kültürün sona erip kitle kültüründen söz edilen bir evrende toplum zihinsel ya da düşünsel açıdan artık aynı değerler ve normlara boyun eğmeye başlamaktadır. Yine Baudrillarda göre proletarya olarak adlandırılan kitle buharlaşarak ortadan kaybolmuş yani burjuvalaşmıştır. Burjuvazi ise kendi kendini yadsıyarak yani tüketim düzenine uygun yeni bir burjuva anlayışını benimseyerek yoluna devam etmiştir.
Belli bir refah düzeyine ulaşan bu toplumlar artık demokrasi kavramıyla eskisi kadar ilgilenmemek ve politika evrenini politikacılara terk etmek gibi büyük bir yanlışa düşmekle birlikte bunu pek de fazla umursamamışlardır. Zira geçmişten aldıkları derslere bakarak politikacıları istedikleri zaman yola getirebileceklerini düşünmektedirler.
Baudrillard, oysa o dünya değişti ve modern demokrasilerde parlamentolar çok uluslu büyük sermayelerin teknokratlara hazırlattıkları yasa tasarılarını onaylayan mercilere dönüştü demektedir. Dolayısıyla modern toplumlar şimdilik kendi başlarına istedikleri çorapları örmeye devam ederken, sahip oldukları demokratik yapıların ne türden onarılmaz yaralar alabileceği belli değildir.
Burada çok ama çok kısa bir özetini sunduğumuz manzaradan asıl ders alması gerekenler hiç düşünmeden modern tüketim toplumlarını izlemek isteyen diğerleridir. Bugün dünya ülkelerini kendi haline bıraksak eminim sorgusuz sualsiz hepsi birer tüketim toplumu olabilmek amacıyla ellerinden geleni artlarına koymayacaktır. Geleceğimizin dünyasının neye benzeyeceğini söylemek hiç kolay değil, ama büyük bir kesim için modellik yapan ve onların sorumsuzca, ağızlarının suyu akarak gelecek olarak algıladıkları sistem çoktan insanlık dışı bir şey haline gelmiş gibidir.