A'dan Z'ye Mısır ve Nil gezisinden notlarımı paylaşmayı sürdürüyorum...
Kaptan köşkü ziyareti: Nehir gemileri ile gerçekleşen gezilerde "kaptan köşkü ziyareti" geleneği vardır. Nil üzerinde seyir halindeyken rehberimizin önerisiyle kaptan köşkünü ziyaret ettik. Önce bir görevli ile haber gönderildi ve izin alındı. "Kaptanın köşküne öyle çat kapı gidilmez herhalde" diye düşündüm. Ne de olsa benim bu ilk deneyimimdi. Hep merak ederdim nasıl bir ziyarettir bu diye. Gittiğimiz yer köşk, içi derli toplu biraz da süslü olur herhalde diye düşündüm.

Kaptan köşküne ulaştığımızda güler yüzlü ve gelabiyeli "baba kaptan" bizi sıcak bir şekilde karşıladı. "Oğul kaptan" bembeyaz giyinmiş, işinin ciddiyeti içerisinde gemi dümeninin başında görevini yapıyordu. Köşkün içi ise benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Dağınık ve kirli çarşaflı bir yatak, yerde her daim namaz kılmaya hazır eski bir seccade, kurumuş çiçekli bir saksı, tozlu yüzeyler, sigara izmariti dolu küllükler, kirli çay bardakları, artık kullanılmadığı renginden belli bir radyo-kasetçalar Kaptan köşkünden aklımda kalanlar. Mısırlılar rahat insanlar. Konuk gelecekmiş kimin umurunda.
Kedi: Kedi Mısır'da M.Ö. 3000'li yıllarda evcilleştirildi. Buradan tüm dünyaya yayıldı. Tüm tarım toplumlarında olduğu gibi Eski Mısır'da da kedi kutsaldı. Çünkü tahıl depolarına sıçan ve yılan girmesine engel oluyordu.
Eski Mısır'da kedi kutsallaştırıldı. Kedi biçimindeki tanrıça Bastet'e tapınak bile yapıldı. Firavun ve ailesi kediler besler, Firavun'un ölümünde kediler mumyalanarak defnedilirdi. Çünkü ikinci yaşamda tahıl ambarını koruması gerekirdi.
Kedi öldürmek ve yurt dışına çıkarmak suçtu. Ancak gizli gizli evcil kediler yurt dışına çıkarıldı ve tüm dünyaya yayıldı.
Günümüzde Mısır'da kedi ile ilgili birçok anı objeleri satılıyor. Ancak sokak kedileri bir deri bir kemik yaşıyorlar.
Kıptiler ve Kıptice: Arapça "Kibti" sözcüğünden gelir. Mısır yerlisi anlamındadır. Ayrıca "çingene" anlamında da kullanılmaktadır. "Çingene" anlamında kullanımı, Romanlar'ın Mısır kökenli olduğu inancına dayanır.
"Mısır'ın Hıristiyan dönemi" olarak da adlandırılan Kıpti dönemi, ülke nüfusunun çoğunluğunun Hıristiyan olduğu 4. Yüzyıl'dan 9. Yüzyıl'a kadar tam 500 yıl boyunca devam etti. Bu dönemde yaşayan Mısırlı Hıristiyanlara "Kıpti" ismi uygun görülmüştü.

Dinde yaşanan bir başka değişim, 9. Yüzyıl'da Mısır'daki Kıpti döneminin sona ermesine yol açtı. Arapça konuşan Müslümanlar 640 yılında işgal ettikleri Mısır'da nüfusun çoğunluğuna kendi dinleri olan İslam'ı ve Arap dilini zorla kabul ettirdiler. Hristiyan Kıptiler her zaman Arap kültürünün ve dilinin baskısı altında kaldı.
Kıptiler, siyasi ve dini baskılar yüzünden 1952 yılında Mısır'dan Amerika ve Kanada'ya göç ettiler. Günümüzde de Mısır'da zaman zaman Kıptiler'e karşı baskı ve saldırılar gerçekleşmektedir. Bugün Mısır'da 10 milyon dolayında Kıpti yaşamaktadır.
Kıpti dili, dilbilimsel olarak, eski Mısır dilinin son aşamasıydı. Eski Mısır'da yazılmış metinlerdeki hiyerogliflerden çok farklı görünse de aslında iki dil birbiriyle ilişkiliydi.
Kıpti dili yaklaşık M.S. 300 yılında ortaya çıktı. Mısır'da, bazı Yunan harflerinin yanı sıra birkaç demotik işaret kullanılarak (Hiyeroglif yazının basit hali) geliştirilen bir Mısır diliydi.
Ancak günümüzde Mısır'da yaşayan Kıptiler ana dillerini unutmuş durumdalar. Kıptice yalnızca kilise ve ibadet dili olarak kullanılıyor. Kıptice okullarda öğretilmiyor. Manastırlarda din adamlarına öğretiliyor. Kıptice kaybolma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Kleopatra: Mısır'a gidene kadar bir tane Kleopatra var sanıyordum. Aşkları, entrikaları, cesareti ve fettanlığı ile dünyanın her yerinde bilinen Kleopatra, 7. Kleopatra'ymış. Hollywood filmlerinde gördüğümüz dünyalar güzeli Kleopatra aslında iri burunlu, iri gözlü İskender soyundan gelen bir Makedon. Ancak dünya tarihinde iz bırakmış bir kadın lider olarak anılmayı hak ediyor.

Ocak MÖ 69'da İskenderiye'de doğdu. Birkaç yabancı dil bilen Kleopatra zeki ve eğitimli bir kadındı. Babası öldüğünde 18 yaşında olan Kleopatra tahta çıktı. Halkın içine girebilmek ve halkın kendisini benimsemesi için kendini Mısır dinine verdi. Kardeşi tarafından iktidardan uzaklaştırılıp sürgüne yollandı.
Kleopatra iktidara, yanında büyük Roma diktatörü Sezar ile geri döndü. Kleopatra'nın bir halı içinde Sezar'ın sarayına girdiği ve bu büyük kralı kendine aşık ettiği rivayet edilir. Bu olaydan sonra kardeşi, kimsenin bilmediği bir sebeple Nil sularında boğuldu.
Kardeşinin aradan çekilmesi ile Kleopatra tek başına iktidar koltuğuna oturdu. O sırada Sezar'dan bir çocuğu oldu ve minik Sezarion'u alıp Roma'ya gitti. En büyük hayali, iki imparatorluğu birleştirip Büyük İskender'in de hayali olarak bilinen tüm dünyaya sahip olmaktı. MÖ 44'te Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı.
Sezar ölünce Roma İmparatorluğu, tahta çıkan Octavian (Sezar'ın yeğeni ve resmi evlatlığı) ve Marcus Antonius arasında ikiye ayrıldı. Doğu, artık Marcus tarafından yönetilmekteydi ve ilk işi de Mısır'ı ziyaret oldu.
Antonius Kleopatra'ya delice aşık oldu. Kleopatra'nın Antonius'tan da ikiz kız çocuğu oldu. Bir süre Tarsus'ta yaşadılar ve bu yıllarda Octavius'a savaş açtılar. Aktium'da yapılan savaşta Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı. İskenderiye'deki sarayına dönen Kleopatra'nın kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. Ama son zamanlarda zehir içerek öldüğü anlaşılmıştır. Kolay yapılan bu zehir, acı çektirmeden birkaç saat içinde öldürüyordu. Öldüğünde 39 yaşındaydı.
Ölümünden sonra Mısır Roma'nın bir eyaleti olmuş, bağımsızlığını tamamen yitirmiştir.
Kleopatra sinema, tiyatro, opera, bale, dans, edebiyat sanatlarına esin kaynağı olmayı sürdürüyor. Bunlardan en ünlüsü Shakespeare'nin, "Antonius ve Kleopatra" adlı eseridir.
Kom Ombo Tapınağı: Bu tapınağı gün batımında gezdik. Benim için bir ilkti. Görsel olarak etkileyiciydi. Tüm Eski Mısır tapınaklarında olduğu gibi burası sadece bir tapınak değilmiş. Burası aynı zamanda Nil gemi ticaretinin kontrol edildiği bir nehir karakolu, vergi dairesi, sağlık ocağı, doğumhane, kehanet ve günah çıkarma merkeziymiş

Tapınak, Aswan yakınlarında Kom Ombo kasabasında, Nil ırmağı kıyısında bulunur. MÖ 2. Yüzyıl'da Ptolemaios Hanedanı döneminde yapılmıştır. 100 yıl süresince tapınağa yeni bölümler eklenmiş. Tapınağın bir yanı timsah tanrı Sobek'e, öbür yanı ise şahin tanrı Harus'a adanmıştır. Bu iki tanrı birbirine düşmandır. Mısırlılar'ın iki düşman tanrı için ortak tapınak yaptırmaları bana ilginç geldi. Tapınağın mimari yapısı alışılagelmişin dışındadır, çünkü tapınaktaki her şey ana eksen boyunca simetrik olarak düzenlenmiştir.
Tapınak geçen yüzyıllar boyunca özellikle Nil ırmağının taşmaları ve depremler sonucu tahribata uğramıştır. Ayrıca başka inşaatlarda kullanılmak üzere bu tapınağın taşlarından yararlanılmıştır. Tapınağın içindeki kabartmalardan bir bölümü burayı daha sonra kilise olarak kullananlar tarafından silinmiştir.
Tapınağın en etkileyici bölümleri yılın 365 günü tek tek neler yapılacağını anlatan tarımsal takvim galerisi, doğum ve tıp bilgilerinin anlatıldığı galeri, kehanet odaları, günah çıkarma odaları, eczacılık ve aromaterapi reçetelerinin yazılı olduğu galerilerdir.
Mısır'da bazı tapınaklarda geceleri ses ve ışık gösterisi düzenleniyor. Ben katılmadım, katılanlar oldu. Ses ve ışık oyunları eşliğinde tapınakla ilgili bilgiler veriliyormuş. Etkileyici ve farklı bir etkinlik bence. Bildiğim kadarıyla ülkemizde böyle bir uygulama yok. Varsa da ben bilmiyorum. Efes, Bergama gibi UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girmiş ören yerlerinde bu uygulama olsa ne güzel olurdu. İlgililere duyurulur.