Benim Gözümden İran - İsfahan 2 2022-08-03 22:00:00
Bütün gün İsfahan’ı gezeceğim için heyecan ile erkenden kalktım. Gezi için verilen hareket saatimize epey zaman olduğu için Zayende Irmağı ile otelimizin arasında kalan parkları eşimle birlikte gezdik. “Kuş Bahçesi” adıyla anılan bu parkta fıskiyeli havuzlar, kuş evleri, çeşitli süs bitkileri, ağaçlar, çocuk parkları ve çay bahçeleri yer alıyordu. Sabahın erken saatlerinde yürüyüş yapanlar ve park işçileriyle karşılaştık. Kuş Bahçesi Parkı'nı çok sevdim. Bir kuş sever olarak güne renkli bir başlangıç yapmış oldum.
Daha sonra otelimize döndük, grubumuz ve rehberimizle İsfahan’ı gezmek üzere buluştuk. Rehberimiz günlük gezi programına bir sürpriz yaparak güvercin kulesi ziyareti ile başladı. Güne Kuş Bahçesi Parkı gezisiyle başlayan biri için harika bir sürpriz değil mi? Çünkü kuşları çok seviyorum. Kuşlar dünyasına çocukluğumdan beri özel bir ilgim var.
İranlıların kültüründe kuşların ayrı bir yeri var. Tüm gezi boyunca bu konu ile ilgili gözlemlerim oldu. Bu konuya daha sonra ayrıca değineceğim. Şimdi gelelim güvercin kulesine.
İsfahan’ın ortasında bir güvercin kulesi
Güne, İsfahan’ın işlek bir bulvarının ortasındaki yemyeşil bir parkın içinde bulunan güvercin kulesi ziyareti ile başlıyoruz. Bu kule eskiden İsfahan’ın dışındaki tarım alanındaymış. Şehir büyüyüp, yeni mahalleler kurulunca kule şehrin ortasında kalmış. Ama İran yetkilileri “Kulenin işi bitti, yıkalım gitsin” dememişler. Turizm Bakanlığı tarafından SİT olarak ilan edilmiş ve korumaya alınmış. Günümüzde birçok kule şehirlerin içinde kaldığı için içinde barınan güvercinler azalmış. Müze - kule olarak ziyaret edilebilen bu kuleler her daim güvercinlerin barınması ve beslenmesi için de hizmet veriyor.
İran’da güvercinler kutsal ve dışkıları tarımda gübre olarak kullanılıyor. Eskiden barut yapımında da kullanılırmış. İranlılar gübreleri daha kolay toplamak, güvercinleri bir arada tutmak ve çoğalmalarını sağlamak için çok eskiden beri güvercin kuleleri inşa etmişler.
Dışarıdan bakıldığında basit daire görünümü olan bu kulenin içine girdiğimde şaşırtıcı bir mimari ile karşılaştım. Ustalıkla hesaplanmış bir yerleştirme planı ile üst üste yığılmış olan tuğlalar yüzlerce güvercin yuvası oluşturuyor. Bu yolla yapı içinde tüneyen güvercinlerin bıraktığı dışkı toplanabiliyor. Konik çıkıntılar sürüngenlerin kuşlara ulaşmasını önlüyor. Ayrıca kuluçka için ayrı yuvalar bulunuyor. Kulenin tabanına yemlikler ve suluklar bırakılmış.
Yapı iç içe geçmiş 8 silindirden ve havalandırma boşluklarından oluşuyor. İç yapı tuğla, dışı kerpiç sıvamadan yapılmış. Tamamen doğal. Çatıya minarelerdeki gibi helezonik dar merdivenlerden çıkılıyor. Ben de bir delilik yapıp daracık merdivenlerden kulenin çatısına çıktım. Buradan modern İsfahan mahallelerini görme şansım oldu. Gezi boyunca kırsal alanlarda birçok güvercin kulesi de gördük.
Güvercin kulesinden ayrılmak zamanı geldi. Eski İsfahan’ı ve değerli eserleri görmek üzere yola çıktık.
Eski İsfahan’da ilk durağımız Cuma Camisi oldu. İran’da her şehirde mutlaka cuma namazlarının kılındığı özel bir cami bulunuyor. Bu camiler “Cuma Camisi”, “Ulu Cami” ya da “Mescid-i Cuma” olarak adlandırılıyor. Cuma camileri diğer camilerden daha görkemli ve büyük oluyor.
Cuma Camisi, bakım onarıma alındığı için yalnızca avludan kısıtlı bir ziyaret gerçekleştirebildik. Mimarisi, bezemeleri, büyüklüğü ve birçok dönemin bir arada görülebilmesi açısından önemli bir cami. Bu nedenle anlatmadan geçmek istemedim. Cami 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmış.
Cuma Camisi İsfahan’ın en eski camilerinden biriymiş. Daha önce burada bir Ateşgede bulunuyormuş. İslam’a geçilince üstüne cami yapılmış.
Yaklaşık 1200 yaşında olan camide Selçuklu, Moğol, Safevi ve Kaçar dönemlerinin mimari biçemleri ve bezemeleri bir arada görülebiliyor. 20.000 metrekarelik avlu ve dört eyvandan oluşuyor. Karşılıklı olan iki eyvanın adları” Nizâmülmülk Kubbesi” ve “Tac-ül Mülk kubbesi olarak adlandırılıyor. Diğer iki eyvan daha sade ve farklı bezemelere sahip. Uzaktan bile mimari görkemleri ve çini bezemeleri gerçekten etkileyiciydi. Biz gezginler bu kubbeleri uzaktan görebildik. Güvenlik nedeniyle iç yapıları yakından inceleyemedik.
İsfahan’ın simgelerinden biri olan Türkçe “Dört Bağ” anlamına gelen “Chahar Bagh” bulvarında yürüyerek Kırk Sütunlu Sarayı gezmek üzere Cuma Camisi’nden ayrılıyoruz.
Dört Bağ Bulvarı
Bulvar 1579 yılında Şah Abbas döneminde yapılmış. Daha sonra çevresine o dönemin sarayları ve resmi binaları yapılmış. Ancak günümüze yalnızca iki saray kalabilmiş. Diğer binalar günümüz mimari yapılarını oluşturuyor. Ancak bu yeni binalar diğer tarihi yapılardan yüksek değil, ön plana çıkmıyor. Tarihi yapıları gölgelemiyor. "Bulvarın adı nereden geliyor?" derseniz, hikâyesi şöyle:
Bulvardaki her yapının biri önde biri arkada ikişer bahçesi bulunurmuş. Ortalama 4 - 8 dönüm olan bu bahçeler daha önce sözünü ettiğim İran Bahçeleri gibi düzenlenirmiş. Bu bahçeler yan yana geldiğinde dört bahçe bir arada göründüğünden halk bu adla anar olmuş.
Bulvar 5 kilometre uzunluğunda ve 47 metre genişliğinde bir boyuta sahip. Bulvarın ortasında atlıların ve kervanların geçmesi için bir yol, her iki yanında yaya yolu yer alıyor. En dışındaki caddeleri bugün motorlu taşıtlar kullanıyor. Eskiden süvari yolu olan bölüm bugün bisikletliler için ayrılmış.
Cuma Camisi’nden Kırk Sütunlu Saray’a işte bu harika bulvardan yürüyerek ulaşıyoruz. Motorlu taşıtları kollamadan, korkmadan, özgürce yemyeşil bir yoldan yürüyebilmenin keyfini çıkarıyorum.
Bu yol hiç bitmesin istiyorum. Havada yağmur kokusu var. Bulvarı çevreleyen görkemli ağaçlar artık sonbahar renklerine bürünmüşler. Rüzgâr esiyor, yapraklar savruluyor. Hafiften üşüyorum. Birden kuşların sesine kulak kesiliyorum. Sanki onlar da üşümüşler gibi seslerinin tonu değişiyor. Kocaman ağaçlar, süs bitkileri, sanki o doğanın bir parçasıymış hissi veren boz renkli tuğladan yapılmış tarihi yapıları ile Dört Bağ Bulvarı beni büyülüyor. İsfahan ile ilgili olan izlenimlerim derinleşiyor, boyut değiştiriyor. Kendimde yeni bir “şehir aşkı” kokusu alıyorum. İsfahan; “âşık olduğum şehirler” listeme girmeye aday oluyor. Bıkmazsanız daha uzun uzun anlatacağın bu özel şehri. Şimdilik kısa bir ara veriyorum. Bu bölümü çağdaş İran Şairlerinden Nazenin Bahadori’nin sevdiğim bir aşk şiiri ile bitirmek istiyorum.
Güvercinin Soluğu
Sende güvercinlerin solukları var
Sende yoldan yeni gelmiş yolcunun suskusu
Ben geçmişin kırk yamalı yorganıyım
Kesilmiş dilin kısacık soluğu
Ben görülmeyen sözcüklerle dolup taşıyorum biliyor musun?
Çölün nefes kesen anında bir ağacın serinliğine susadım
Sende güvercinlerin soluğunu tekrar edeyim diye
Sıcak kalsın diye selamımı cebinin diplerine koyarsın
Ve toprağa akmasın diye gözyaşlarım gülaptanda koruyasın
Ve sonra yüzüm seninle ıslansın diye!
Nazenin BAHADORİ
***
Kaynaklar: