Şen Sofralardan Vişne Likörüne 2021-03-09 15:00:00
Yazar: Hediye Selda Yılmaz
Yıllar önce, bir televizyon kanalında yazar Selim İleri’nin hazırlayıp sunduğu kitaplar ile ilgili bir program vardı. Selim İleri, kendince seçtiği yeni çıkan kitapların yazarlarını programında konuk ediyor ve güzel söyleşiler gerçekleştiriyordu. Ben uygun oldukça bu programı izlemeye çalışıyor, yeni kitaplar ile yazarları hakkında bilgiler ediniyordum.
Günlerden bir gün yine bu programa rastladım. Selim İleri, Murathan Mungan, Ayşe Kulin ve Takuhi Tovmasyan ile güzel bir söyleşi gerçekleştiriyordu. Takuhi Tovmasyan’ı ilk kez duymuştum. İlgimi çekti, dikkatle izlemeye başladım. Takuhi Hanım kitabını bir yemek-anı kitabı olarak hazırlamış. Ninelerinden öğrendiği yemek tariflerini, damağında kalan tatları anılarla harmanlayarak yazma fikri yine bir yemek muhabbetinde doğmuş.
Program bittiğinde beni bir merak sardı. Kafama iki soru takıldı. Yemek ve anılar birlikte nasıl anlatılabilirdi? Böyle bir kitap hiç okumamıştım. Ayrıca birlikte ama çok uzak yaşadığımız Ermeni halkıyla ilgili çok az şey biliyordum. Acaba onlar ne yer, ne içerdi? Bayramlarında özel yemekler yapılır mıydı? Nasıl bir yaşamları vardı? Hiç bir şey bilmiyordum. Bu soruların yanıtlarını bu kitapta bulacağımı sezinleyerek ertesi gün kitabı satın aldım.
“Sofranız Şen Olsun” (*) adıyla basılan kitabı kâh ağlayarak, kâh kahkaha atarak, şaşarak ve keyifle okudum. Kitaba ayrı bir zenginlik katan siyah-beyaz fotoğrafları ve altındaki açıklamaları uzun uzun inceledim.
Kitaptaki ilk fotoğraf 1920’de çekilmiş. Neredeyse 100 yıllık bir süreçte Takuhi Tovmasyan’ın ailesi ile İstanbul ve Çorlulu akrabalarının yaşantılarına bu kitap sayesinde tanıklık ettim. Günlük yaşamlarına, sofra kültürüne, gelenek ve göreneklerine, dini bayramlarına dair bilgiler edindim. Bu nedenle kitap sosyolojik açıdan da değerlendirilmesi gereken önemli bilgiler aktarıyor.
Yazar kitabın giriş yazısında şöyle diyor: “Kimi evde yemek, yaşamak için yenir. Kimi evde yemek için yaşanır. Bizim evde yemek muhabbet olsun diye yenirdi. Sofra muhabbet olsun diye kurulur, yine muhabbetle kaldırılırdı”
Yazar da bu yaşadıklarına atfen kitabına “Sofranız Şen Olsun” adını vermiş. Çok da yakışmış doğrusu. Ayrıca yemekten sonra iyi dilek olarak “Sofranız Şen Olsun” denilirmiş. Ne kadar öz ve anlamlı değil mi? Ağız tadıyla, neşeyle yenmeyen yemeğin hiç anlamı yok. Bugünlerde sofralar hem yoksul hem yalnız, neşesiz. O günlere imrenmemek elde değil. Neyse ben kitaba döneyim:
Kitapta ilk kez tarifini okuduğum birçok yemek olduğu gibi, bildiğim yemek tarifleri de vardı. Topik, Ciğer Bohçası, Havidz, Dalak Dolması, Mercimekli Yaprak Sarması, Petaluda, Kocagörmez Böreği, Çizleme, Salyangoz Yanhisi, Pinitkari Böreği, Jamkapısı, Çevirme Tatlısı tarifleri ile ilk kez karşılaştım. Ancak bazı tarifler ve hikâyeleri beni birkaç yaş daha büyüttü. Biraz bunlardan söz edeyim.
Tariflerden “Anuşabur” bildiğimiz aşureye çok benziyordu. Bu beni çok heyecanlandırdı. Demek ki Ermeni evlerinde de pişiyormuş bu güzel tatlı. Daha sonraları Anadolu Rumlarının “Koliva” adlı tatlısının da bir çeşit aşure olduğunu öğrendim.
Takuhi Hanımım annesi Mari Hanım her yıl 31 Aralık günü büyük bir özenle pişirdiği anuşaburu yan komşusu Madam Fofo’ya gönderir, karşılığında da Avyasil pidesi gelirmiş. Böylece Ermeni ve Rum komşular birbirlerine “Bereket alır bereket verirlermiş” Ne güzel gelenekler, paylaşımlar varmış eskiden.
Ben aşureyi çok severim. Hangimiz komşudan gelen aşureye sevinmez? Aşure bütün Anadolu halklarının bir kutlama-anma tatlısıdır. Özellikle Aleviler için özel bir kutsiyet taşır. Nuh Tufan’ına dayanan söylence ile ilişkilendirilmiştir. Aşurenin evlere bereket dağıttığına inanılır.
İstanbullu şair Zahrad’ın (Zareh Yaldızcıyan) güzel bir şiiri ile bu konuyu kapatayım:
Aşure (**)
Bir Noel Baba gelseydi
Hediyeler getirseydi
Verse verse bitmeseydi
Bir ağaç yükselseydi
Günden güne-karış-karış
Göğe yetişemeseydi
Hayat dediğimiz şey
Bir aşure olsaydı-ağızlara layık-
Ye ye bitmeseydi
***
Gelelim beni en çok heyecanlandıran vişne likörü tarifi ve arkasından benim yaşadıklarıma:
Uzun yıllardır likör içmemiştim. Likör yok olmuştu. Eskiden içkili yemeklerden sonra kahve ikram edilirdi. Kahvenin yanında sunulan, gözümü alamadığım zümrüt yeşili nane likörü hayatımda ilk içtiğim likör oldu. Nane likörü hem sindirimi kolaylaştırıcı hem de ferahlatıcı etkisiyle hoşuma giderdi. Daha sonraları evime çeşitli likörler alıp tatlarına bakmıştım. Ancak Tekel’in özelleşmesiyle birlikte o keyif de tarihin tozlu sayfalarına karıştı.
Kitabın “Vişne Likörü ve Çevirme Tatlısı” adlı bölümünü okuduğumda heyecanlanıp eşime: ”Vişne likörü evde yapılabiliyormuş, ben deneyeceğim” dediğimi daha dün gibi anımsarım.
Vişne mevsimi gelince kitaptaki tarife uygun olarak likörü kurdum. Üç ay sabırla bekledim. Hayatımda ilk kez kendi kurduğum vişne likörünü içmek benim için özel bir keyif oldu.
İzmir’de de eskiden bayramlarda, eş-dost ziyaretlerinde kahve yanında likör ikram edilirmiş. Anadolulu Ermeni ve Rumların evlerinde hâlâ başta vişne olmak üzere birçok meyve ve çiçekten likör yapılıyor. Düğün, nişan, lohusa ziyareti, isim günü, kutsal günler ve dini bayramlarda lokum, çikolata, tatlı eşliğinde likör içiliyor.
Likör bir kutlama içkisidir. Ben, likörü küçük mutluluk anlarının lezzetli eşlikçisi olarak özel buluyorum. İçinde dilekler, öyküler saklı. İçinde naif bir iyilik, hoşluk barındırıyor. Belki de likörü bu yüzden sevdim, kim bilir?
Hep birlikte yalnızlaştığımız, komşuyla dahi kahve içemediğimiz şu günlerde ben, şen sofralardan, kalabalık kutlamalardan, likörden söz ediyorum. Farkındayım. Elbet bu zorlu günler de geçecek ve şen sofralarda birlikte olacağız.
Zahrad’dan güzel bir şiirle bu yazıyı noktalıyorum.
Mutlu Şair (**)
………………….
Ben bir mutlu şairim-
Ve bu gece toplandığınızda siz masanın çevresine
Gündelik dertlerinizden sıyrılmış
Dilimlediğinizde taze ekmeği-
Bir tabak da benim için koyun bir köşesine masanın
-Bakarsınız gelir kapınızı çalarım.
---
(*) Sofranız Şen Olsun-Takuhi Tovmasyan-Aras Yayınları/2005
(**) Bambaşka Bir Bahar-Zahrad-Aras Yayınları/2020