Faunası florasıyla Efes Selçuk 2025-06-25 13:37:07
Yazar: Semra Yeşil
Bir zamanlar güzeller güzeli bir prenses gemisiyle Akdeniz üzerinden Kuzey Afrika’ya doğru giderken, Kıbrıs yakınlarına geldiğinde gemide su bitmiş. Su temin etmek için yakınlarındaki bir adaya yanaşmaya karar vermişler.
Adada dünyada kendisin daha güzel birinin var olduğuna tahammül edemeyen Aşk Tanrıçası Afrodit yaşamaktaymış. Adaya yaklaşmakta olan gemide güzel bir prensesin olduğunu öğrenen Afrodit, sevgilisi Adonis’in prensesi görerek beğenebileceği ihtimali üzerine gücünü kullanarak çok kuvvetli bir fırtına yaratmış.
Gemi fırtınanın etkisiyle batarak Akdeniz’in mavi sularında kaybolmak üzereyken gemiden atlayarak kurtulan prenses ve hizmetkarları son güçleriyle kıyıya yüzmüşler. Tam kıyıya çıkacakken Afrodit gücünü tekrar kullanmış ve prensesi beyaz bir kayaya dönüştürmüş.
Gel zaman git zaman bir mucize olmuş. Beyaz kayayı çevreleyen Akdeniz’in sıcacık kumlarının arasında son derece zarif bir çiçek belirmiş. Çiçek adeta incecik gövdesine uzun beyaz bir elbise giymiş, güzeller güzeli prensesi andırıyormuş.
Afrodit bu duruma pek anlam verememiş. Zira her gün yarattığı kayalara bakarak aklına, zaferine hayran oluyormuş. Kayaların etrafını saran bu güzeller güzeli çiçeği bile kıskanmış. Ama ne yaparsa yapsın çiçeği bir türlü yok edemediği gibi tohumlarının da rüzgârın etkisiyle Akdeniz kıyılarına yayılarak sıcak kumsallarda hayat bulmasına engel olamamış.
Denilen o ki bu güzeller güzeli çiçek prensesin bir siluetiymiş…
Çiçek, güzelliğiyle görenleri kendisine hayran bırakmakla kalmayarak, geceleri yaydığı hoş kokusuyla da insanları büyülerken, literatüre de prensesin adı “Pancratium maritimum” olarak geçmiş.
Bu çiçek ülkemizde “Kum Zambağı”, “Kum Nergisi” ya da “Deniz Nergisi” olarak biliniyor.
Ancak günümüzde bu güzelim çiçeğin nesli tükenmek üzere. Bunun en önemli nedeni kumsallardaki yapılaşma. Onların doğal yaşam alanları olan kumsalların plaj olarak kullanılması ezilmelerine neden oluyor. İnsanlar çoğu zaman farkında bile olmadan üzerine basıp, geçip gidiyorlar. Bunun yanında çiçeğin geleceğini tehlikeye atan diğer bir husus ise süs bitkisi sanılarak doğal ortamından koparılıp evlere götürülmesi veya satılması…
Kum zambağı, nergisgiller ailesinden soğanlı bir bitki. Geniş ve uzun şeritli yaprakları, beyaz çiçekleri ve 40 - 50 santimetre boyu ile dikkat çekerken, kökleri 20 - 30 santimetre derinde olduğu için sıcak yaz günlerinde bile uzun süre susuz kalabiliyor.
Kumsallarda doğal olarak yetişen, yüksek neme, tuza, rüzgârlara, güneşe, susuzluğa ve soğuğa dayanıklı olan kum zambağı Ağustos ve Ekim ayları arasında bembeyaz çiçeklerini gösteriyor…
Bitkinin başka bir özelliği ise içeriğindeki bazı bileşenler sebebiyle ilaç yapımında da kullanılması. Özellikle kanser, alzheimer ve AIDS hastalıklarının tedavisinde kullanılması önemini daha da artırıyor.
Bir Akdeniz bitkisi olan Kum Zambağı ülkemizde de Ege, Akdeniz ve Karadeniz’in güney kıyılarında görülüyor.
"Leylekler her yıl bahar aylarında neden Efes’e geliyor?" diye hiç düşündünüz mü?
Büyük ve uzun bacaklı bir kuş olan leylekler uzak mesafelere göç ederler. Çoğunlukla Güney Afrika'nın hatta Hindistan’ın güneyine kadar olan bölgede kışı geçirirler. Avrupa'dan Afrika'ya göç ederken de nefeslenmek, çiftleşmek için uğrarlar Efes’e…
Zira onlar buradan geçerken havalar ısınmaya başlamıştır.
Etçil olan leyleğin besin kaynakları böcek, balık, sürüngenler, küçük memeliler ve küçük kuşlar gibi çok geniş bir yelpazenin içinde yer alır.
Besinlerinin çoğunu yerden, kısa bitki örtüsünden ve sığ sulardan toplarlar.
Efes’in deltası (Kaystros / Küçük Menderes) da beslenmeleri için son derece elverişlidir. Zira deltada kurbağa, yılan, sıçan, salyangoz gibi hayvanlar boldur.
Küçük Menderes’in dağlardan, tepelerden inerken sürükleyip getirdiği alüvyonlar ile oluşturduğu ova çok zengin bir sulak alandır. Zeytinköy’deki Gebekirse Gölü, sonradan ilave edilen kanallarla Küçük Menderes Nehri’ne, oradan da Ege Denizi’ne bağlanmış bir tatlı su gölüdür. Sazan ve tatlı su balıklarının bol olduğu, doğal güzelliği ile göl adeta saklı bir cennettir. Bahar aylarında kıyısında piknik yapar Efesliler…
Gebekirse’nin kuzeyindeki tepenin arkasında kıyısı sazlıklar ve ılgın ağaçları ile çevrili Çakal Gölü ve Cevaşir Bataklığı vardır. Eleman, Akgöl bataklıkları ise denize daha yakındır.
Barutçu Köyü’ne doğru ilerlerken, yoldaki nar ve narenciye bahçeleri size selam eder. Suyun yükseldiği zamanlarda ise leylekler ile pek çok değişik kuş türü için eşsiz bir ziyafet sofrası olur. Efes Selçuk göller bölgesinde otuz sekiz familyaya dahil doksan iki kuş türünün yaşadığı tespit edilmiş, kırk altısının göçmen olduğu gözlenmiş.
Eleman bataklığında her kış Küçük Menderes’in taşması sonucu sel oluşur. Yazın kuruyan alan, bölgedeki insanlar tarafından tarım amaçlı kullanılır.
Göllerde pek çok değişik türde balık yaşar.
Bu özellikleri nedeniyle 1984 yılında önce “Yaban Hayatı Koruma Sahası” ilan edilmiş, 1991’de de deltanın tümüne SİT alanı statüsü verilmiş.
Efes Selçuk’ta Halkapınar, Mehmetler ve Hasan Çavuşlar köylerinin sınırları içinde olsa da büyük bölümü Belevi Köyü’nde kaldığından günümüzde Belevi Gölü olarak anılan bir göl vardır.
Belevi Gölü’nün bilinen tarihi bundan iki bin yıl öncesine dayanır. Gölde tutulan lezzetli balıkların Artemis'te kurulan sofraların vazgeçilmezi olduğu da bir başka bilgi. Tarihsel değerinin yanında Belevi Gölü 1800'lü yıllarda Balıkesir-Dursunbey yöresinde camız yetiştiriciliği yapılan bir çiftlikte hasta olan cılız, bakımsız camızların bakımının yapıldığı yer olarak kullanılır.
Yaz aylarında suyu tarım amaçlı kullanılan göl, Ramsar Sözleşmesi kapsamında korunması gereken sulak alan olarak koruma altına alınmış. Göl günümüzde kefal, aynalı sazan, yılan balığı, çime balığı ile birlikte on iki çeşit balığa ev sahipliği yapmasının yanı sıra ördek, flamingo, su kazı, karameke, martı ve benzeri yirmi altı kuş türüne de hayat veriyor.
Pegasus Gölü olarak da bilinen ve günümüzden iki bin yıl önce göl ve gölü denizden ayıran azmak, zaman içinde yok olmuş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında sıtma ile savaş amacıyla kanal açılarak Küçük Menderes Nehri'ne bağlantı yapılmış.
Kuruduğu bir dönemde köylülere ekip biçmeleri için tarla olarak tahsis edilmiş. Ancak daha sonra tekrar dolmasıyla köylüler tarlasız kalmış.
Sarı kantarondan söz etmeden geçmek olmaz…
Zira diğer adı “Saint John Otu” olan kantaronun, Antik Çağ'dan beri bu topraklarda kullanıldığı bilinir. En iyi kantaronun ise Şirince’de yetiştirildiği söylenir.
Türkiye’de kılıç otu, adi kuzu kıran, mayasıl otu, bin bir delik otu, kan otu olarak da bilinen kantaron tarih boyunca birçok derde deva olmuştur.
Antik Dönem’den bu yana savaşlarda yaralanan askerler tarafından kullanıldığı bilinen kantaronu Osmanlı Dönemi’nde de yeniçerilerin yanlarında taşıdıkları söylenir. Kantaron dış yaralanmalar, ezikler ve çürüklerin yanı sıra sıtma, depresyon, kaygı bozukluğu, uykusuzluk ve deri hastalıkları gibi rahatsızlıkların tedavisinde de kullanılır.
Efes’in çevresindeki yüksek araziler makilikler, tarlalar, söğüt ve zeytinliklerle kaplıdır. Ovada ise başlıca tarım ürünü pamuktur…
Florası, faunası ile Efes Selçuk pek çok alanda olduğu gibi yine fark yaratıyor, ilham veriyor…
Daha da ne olsun değil mi?
Kaynaklar:
https://ekodosd.org/
https://www.peyzax.com/kum-zambagi/
http://www.turkiyesulakalanlari.com/kucuk-menderes-deltasi-izmir