Mezun olduğu okulu ile bütünleşen bir isim: Ayşe Mayda 2024-05-12 01:08:49
Yazar: Raşel Rakella Asal
Yıl 2016. Bir bahar günü, 10 Mayıs gecesi, rahmetli Ayşe Mayda’nın 100. Yaş Günü’nü kutluyoruz. Bu aynı zamanda İzmir Amerikan Koleji’nin de en mutlu günü. Nasıl olmasın! İzmir Amerikan Koleji'nde Yetişenler Derneği’ndeki faaliyetleriyle eğitme destek veren, mezun olduğu okula gönülden sahip çıkan ve okulun daha iyi eğitim şartlarına kavuşması için çalışan, okulun maddi sıkıntıları olduğunda destek olan, okulun kütüphane binasının üstünü tanzim ettiren Ayşe Mayda, okulunun kalbinde taht kurmuştu. Okulun ona minnet borcu vardı. Okul bu terasa "Ayşe Mayda Terası" adını verdi. O gün kendi ifadesi ile hayatının en güzel hediyesini almış oluyordu.
Gece kendi adını taşıyan Ayşe Mayda Terası’nda İzmir Amerikan Koleji'nden Yetişenler Derneği tarafından düzenleniyor. Ayşe Mayda’nın geceye davul zurna eşliğinde gelişi, okulun geleneksel May Queen (Mayıs Kraliçesi) seremonisi ve yine İzmir Amerikan Lisesi 1993 mezunu tenor Levent Gündüz’ün "Ayşe" operetinden “Çok Yaşa Sen Ayşe” şarkısını icra etmesi programın en çok alkış alan sürprizleriydi.
O mezun olduğu okulu ile bütünleşmiş bir simge. Çünkü her okul gibi bir okul mezunlarıyla yaşar, onların yaptıklarıyla anılır en çok. Bugüne kadar kentine, okuluna ve çevresine yaptığı yardımlarla, örnek yaşamıyla, sevgi dağıtan yüreğiyle, önce doğup, büyüdüğü, yaşamını sürdürdüğü İzmir kenti ile mezun olduğu okul (o günlerdeki adıyla İzmir Amerikan Kız Koleji ile) iç içe geçmiş, bütünleşmiş, özdeşleşmiş bir değerli büyüğümüz.
Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti, İzmir’in yardım meleği, doğa ve hayvan dostu, insan sevgisiyle dolu, Cumhuriyet çınarı. Yıllarca Ayşe Mayda’nın muayenehanesi Amerikan Kız Koleji’nde Yetişenler Derneği’nin adeta ikinci buluşma yeri olmuş. Ayşe Mayda, yıllarca emek verdiği derneğin kurucularındandı.
Okuluna öylesine bağlanmış ki, ondan hiç kopmamış. Okulunun her derdine çare bulmuş, maddi manevi desteği ile hep okulunun sorunlarına çözüm aramış ve bulmuş. Diş hekimi olarak çalıştığı yıllarda muayenehanesinde bir yandan titizlikle işini yapar, diğer yandan da tatlı bir sohbeti sürdürürdü.
Yoğun çalışma temposunda yemeğe gidecek zamanı yoktur sevgili ve tek kardeşi Seniha’nın hazırladığı, evden getirdiği domatesli-peynirli sandviçlerle karın doyururmuş. Bu sandviçler o kadar bereketliydi ki, o anda orada kim ziyaretine gitmişse, onunla paylaşılır, herkesi doyurmaya çalışırmış.
Ayşe Mayda, işte böyle bir anne! Adı İzmir ile özdeşleşmiş, İzmir’in yetiştirdiği, karşılık beklemeden, İzmir’e varlığını veren nadir insanlardan biri… Yeter ki yardımları İzmir’de eğitime, sağlığa, kültüre, toplumsal gelişime, şehrin gönencine dönük olsun.
Ayşe Abla İzmir’i kucakladı, benimsedi, tüm gereksinmelerini karşılamakta yardımcı oldu. İnsan duyarlılığı ile tıpkı bir sanatçı gibi hayatından değerli bir sanat yapıtı yarattı. Gerçekleştirdikleri onun tasarlayıp hayal ettiğinden çok ötelere, bildiğini bile bilmediği yerlere ulaştı. Ne mutlu ona ki yaşamını bu yüce amaca yöneltti ve her yaşta başarılı oldu.
Ayşe Mayda Cumhuriyet dönemi kuşağı diye adlandırdığımız o bulunmaz kuşağın temsilcilerinden biri. Bu kuşağın her bireyi, alçak gönüllülükleriyle bizi tutsak eder kendilerine. O alçak gönüllüğün ardında koca bir ülkenin destanı yatar. Şu sözü duymuşsunuzdur: “İnsanın en iyisi, insana en çok yararı dokunanıdır.”
Bugün bireylerin, liderlerin, halkların kendi içlerinde sorgulamaları gereken güçlü bir söz bu. Başkalarına ve kendimize ne getiriyoruz? İnsanlara nasıl yarar sağlıyoruz? İnsan sevgisinden başka kılavuzumuz var mı?
Çok yönlü kişiliği ile öne çıkıyor önce Ayşe Mayda. İstanbul’da 1940’larda Diş Hekimleri Derneği’ni kuruyor. 1945’te İzmir’e yerleştiğinde bu faaliyetini sürdürüyor. Soroptimistler Derneği, Amerikan Kız Koleji'nden Yetişenler Derneği, Hayvan Sevenler ve Koruyanlar Derneği’nin kurucularından, Afrodisias Derneği’nin ilk üyelerinden oluyor. Türk- Amerikan Derneği, Yardım Sevenler Derneği, Milli Kütüphane gibi birçok derneğin de üyesi oluyor.
Yaşama geçirdiği projeleri şöyle sıralayabiliriz: Kardeşi Seniha Mayda adına bir okulun yaptırılması, İzmir Amerikan Koleji kütüphanesinin üst kısmının teras olarak değerlendirilmesi, Küçükyalı’da bir sağlık ocağı, Zeynep Kâmil Hastanesi’nde bir bölümün gerekli tıbbı malzemeyle donatılması, babasının Konyalı olması nedeniyle Konya’da babasının adına Salih Ağa Çeşmesi’ni bağışlaması…
Amerikan Kız Koleji'nden Yetişenler Derneği Yönetim Kurulu’nda çalışan annem Ayşe Mayda ile beraber uzun yıllar çalıştı. Her biri üye işin bir ucundan tutar, görev paylaşımı yaparlardı. Yönetim kurulu üyeleri haftada bir toplanırlar, projeler üretirler, sonra bu etkinlikleri hayata geçirmek için yine defalarca toplanırlardı. Henüz ilkokul yıllarımda olsam bile, bu girişimci ruhlarını hayranlıkla izlerdim.
Hayat hikâyesinin nasıl başladığını ve Amerikan Koleji’ne kayıt olma serüvenini gelin kendisinden dinleyelim:
“1916 yılında Salepçioğlu Camisi’nin arkasındaki karanlık sokakta doğdum. Anaokulundan sonra arkadaşım Feriha Akarcalıoğlu ile beraber Ravzai İrfan İlkokulu’na kaydoldum. Buradaki beşinci senemde babam okulumu değiştirmemi arzu etti. Biz İngiliz Bahçesi’nde oturuyorduk. Babam, şimdi oturmakta olduğum Köprü’deki evimizi satın almış ve İtalyan Okulu’na kiraya vermişti. O nedenle de burada okumamızı ve dil öğrenmemizi istiyordu. Ama benim gözüm Amerikan Kız Koleji’ndeydi. Kolejli kızları sokakta portakal rengi fularlarıyla görür, onlara çok özenirdim. Arkadaşlarımın çoğu da koleje gidiyordu. Ayrıca İtalyanca değil, İngilizce öğrenmek istiyordum. Bir hafta kadar babamın istediği İtalyan Okulu’nda okudum. Baktım bu böyle olmayacak, babamı ikna etmek için bir yol buldum.”
Nasıl bir yol bulmuştu dersiniz? Babasının mutaassıp karakterinden güç alan Mayda, kız-erkek karışık İtalyan Okulu’nda erkek öğrencilerin saçını çektiğini ve onu rahatsız ettiğini söyler. Babası da bunun üzerine, “Tamam o zaman sen Amerikan Koleji’ne kaydol” der. "Kaydol" der demesine, ama o kadar yoğun çalışmaktadır ki, okula götürüp yazdıracak vakti yoktur.
Ayşe Mayda’nın bunun için de çaresi hazırdır. Babasından okul ücreti olan 50 bin lirayı alır, çantasına ilkokul diplomasını koyar ve atlı tramvaya binerek tek başına Kolej’e gider. Düşünün 1928 yılının İzmir’inde 12 yaşında bir kız çocuğu tek başına kendini okula kaydettirmeye gidiyor. Ayşe Mayda, okul gazetesi için Banu Dağıstanlı’ya 2016 yılında verdiği röportajda şöyle anlatıyor o yılları:
"Bahçede bir hoca gördüm. Miss Greene’miş. Miss Greene bana, ‘Ne işin var senin burada? Sen kimsin’ diye sordu. Ben de ‘Ayşe Salih’im’ dedim. O zaman Soyadı Kanunu henüz çıkmamış, babamın adı Salih’i kullanıyoruz. Beni aldı İbrahim Bey’in yanına götürdü. ‘Al bak sana bir talebe getirdim, kaydını yapalım” dedi. İbrahim Bey, annemin babamın adlarını, babamın ne iş yaptığını sordu. Niye yanımda gelmediklerini de. Babamın çok meşgul olduğunu söyledim. Anneminse haberi yoktu, ona söylememiştim bile. ‘Peki’ dediler, aldılar beni kaydettiler.”
İstanbul’daki eğitiminden İzmir’e döndükten sonra önce İkinci Beyler Sokağı’nda, sonra Ankara Palas Oteli’nin büro olarak tasarlanan odalarından birinde sürdürmüş mesleğini. 1983 yılında vedalaşmış hastalarıyla. Pek çok zorlukla savaştığı günleri şöyle anlatıyor:
“Ben çok mücadele ettim. Çünkü o yıllarda ortodontisliğin ne olduğu bilinmiyor. Herkes ‘çocuğumun dişlerini oynatma,’ diyor. Savaş yılları, malzeme yok, tel yok. Avrupa’ya giden arkadaşlarımızdan rica ediyoruz malzeme için. Kemeraltı’nda elektrikçilere gidip bantları yapıştırtıyorum. Sterilizatör bile bilinmiyordu. Bir mühendis arkadaşımla ilk sterilizasyon makinesini yaptırtmıştım. Berberlerin dişçilik yaptığı, insanların yüzünün apselerle şiştiği, antibiyotiklerin bilinmediği yıllardı. Ama ben işimle kabul ettirdim kendimi. Kendini kabul ettirmek lafla olmaz. Güzel bir iş yaptın mı karşındaki de görür takdir eder seni.”
Kendi döneminin İzmir’ine dönüyor anlatırken:
“İzmir’in böyle büyüyeceğini hayal bile edemezdim. Ben İzmir’i çok beğenirdim. Tramvay Caddesi derdik benim oturduğum semte, Mithatpaşa Caddesi değildi o zaman. Bütün köşklerin bahçesinde yaseminler, güller mis gibi kokardı okula giderken. Benim zamanımda kadınlar sokağa pek çıkmazdı, evdeydi. Atatürk’ten evvel atlı tramvaylar vardı. Ortada perde olur, önde erkekler arkada kadınlar otururdu. Sonra tramvaylar iki türlü oldu.”
Verdiği röportajlarda Atatürk hakkında hatıralarının olup olmadığı sorusu yöneltilince, “İzmir’de eğitim hayatı sürecimde Atatürk’ü üç kez görmenin mutluluğunu yaşadım” diye belirtmiştir. Ayşe Hanım, Atatürk’ün adını her duyduğunda sevinç ve coşkuyla duygulanarak hatıralarını anlatmıştır.
Atatürk’ü ilk olarak İzmir’de 1934’te Türkiye’ye gelen İran Şahı Pehlevi’nin yanında görmüştür. İzmir’de Atatürk ile Şah’ı karşılamak için bazı öğrenci arkadaşları ile ellerinde çiçeklerle görevlendirilmiş olduklarını söylemiştir. Karşılama merasimi için Atatürk ve Şah’a çiçekler atılması söylenmiş olsa da olası bir suikast nedeniyle polisler çiçeklerin atılmasına izin vermemiştir. Ayşe Hanım olay hakkında; “Şah ile birlikte bizlere el sallayarak ağır ağır önümüzden geçti ama çok güçlü, karizmatik bakışları vardı” demiştir.
Atatürk’ün görünüşüyle ilgili yakın arkadaşı olan, o dönemin ünlü Türk Sanat Müziği Sanatçısı Safiye Ayla’nın kendisine, “Mümkün olsa tüm İzmir halkını bir turnikeden geçirsek, Atatürk de herhangi sıradan bir insan olarak geçse, mutlaka duruşuyla, bakışıyla, tavırlarıyla, karizmasıyla onu fark ederdiniz” dediğini belirtmiştir. Atatürk’ü ikinci kez İzmir’de Mithatpaşa Caddesi’nde gördüğünü şu ifadelerle dile getirmiştir:
“Sadık Bey durağının olduğu yerde gazinolar vardı. O zaman oralar deniz kenarı, henüz sahil dolgusu yapılmamıştı. Atatürk de orada yapılan bir baloya katılmıştı. Çok şıktı. Öğretmen Adnan Hanım’ı dansa kaldırmış, muhteşem vals yapmışlardı.”
Araştırmacı yazar Ahmet Gürel’le yaptığı bir başka röportajda Kurtuluş Savaşı anılarını şöyle anlatıyor:
“6 yaşındaydım, çok küçüktüm, 'Gazi Paşa İzmir’e gelecek' deniyordu. O günü hiç unutmuyorum. Annemler, sabahlara kadar dikiş makineleriyle bayrak diktiler. Sabahlara kadar ay yıldızı kesiyor, bayrakları dikiyorlardı.
Kurtuluş Savaşı’nın simgesi olan 9 Eylül törenlerini ondan dinleyelim:
“9 Eylül törenleri başladı, biz okul olarak gitmeye başladık. Babamın atlı arabaları vardı, atları katanaydı, kocaman ayakları vardı, çok kuvvetliydiler ve top arabalarını çekerlerdi. Bizim arabalar bütün 9 Eylül törenlerinde en önde top arabasını çekerek geçerdi. Biz Ravza-i İrfan öğrencileri törende kanat takardık ve melek olurduk. Hilali Ahmer’e (Kızılay) giderdik, orada bizi hazırlarlar, arabalar gelir kurdelelerle süslenirdi. Başımıza şapka giyerdik, sulh kızı olurduk, elimizde meşale olurdu. O zamanki törenlerde Basmane’den kalkan kortej, Kemeraltı’ndan çarşının içinden geçerdi. Halk Kemeraltı’ndaki dükkânların önlerine sıralanır, geçiş töreni izlenirdi. Bizim zamanımızda doğrudan doğruya askerler top arabalarıyla geçerdi, hiç unutmam.”
Şimdi düşünüyorum da sadece yaşanmışlıklar değil bu anılardan fışkıran, bunların bir araya gelmesiyle oluşan, ama hepsinden daha büyük bir değer taşıyor bu röportajlar. O günler bende öylesine bir iz bıraktı ki, onların arasında dolaşıyor gibiyim. Zamanlar, giysiler, durumlar, hayatlar değişiyor zaman içinde. Yaptığım bu anı yolculuğumda, hiçbir durakta yabancılık çekmiyorum, değişen bunca şeyin arasında bazı şeyler hep aynı, dost gibi samimi, dağ gibi dimdik, geçmiş gibi tanıdık ve ev gibi huzur verici kalıyor...
Ayşe Mayda demek geleceği düşünerek bugünü dolu dolu yaşamak, bugünden çalışarak yarını hazırlamak demekti. Sayısız başarıya imza atmak, mutluluk saçmak, hoş hatıralar biriktirerek yarınlara kararlı bir şekilde yürümek demekti. Sessiz sedasız gerçekleştirdikleri bir bir açığa çıktıkça daha çok alkışlandı, daha da büyüdü yüreklerde, daha da çok bağırlara basıldı. O artık bir simge. Kentimizin ve mezun olduğu İzmir Amerikan Lisesi'nin en güzel simgesi Ayşe Mayda.
Toplumların tarihi bu kayıtlardan oluşuyor. Günlüklerin, anı defterlerinin, yapılan röportajların önemi eskinin geriye kalan parçalarının hatırlanmasında önem kazanıyor. Tüm çaba o yitik geçmişi tekrar kurmak için.