Kendinizi keşfetmenin bir yolu olarak seyahat etmek 2025-09-01 08:30:00
Yazar: Raşel Rakella Asal
Bir yol gezisi yapmaya var mısınız? Yani ben, siz, bunu yapacak zamanı ve imkânı olan herkes. Çünkü bu karmaşık günlerde, dünyanın yolunu kaybetmiş gibi göründüğü bu dönemde dünya o kadar korkunç derecede güvensiz ve kendimizi ait hissedemediğimiz bir yer oldu ki, tüm güzelliği ile gerçek doğayı yeniden keşfetmenin zamanı çoktan geldi. Doyum sağlayabileceğim, kendimi iyi hissedebileceğim her şeyi isteyebileceğim tek kişi var: Kendim.
Tüm ideolojileri, sosyal medyayı, haberleri, görüşünüzü şekillendiren algoritmaları bir tarafa bırakın. Haydi itiraf edin, yaşadığınız tanıdık ortamın dışında değişen bir çerçeve içinde olmak kimi heyecanlandırmaz ki!
Yolculuktan söz etmek istiyorum, araba yolculuğundan. Sizi sadece A noktasından B noktasına götüren uçakla gidemeyeceğiniz yerlerden söz ediyorum. Yolculuğun sonunda hayatınızın kısıtlamalarından kurtulacağınızdan ve yeni kararlar alacağınızdan emin olabilirsiniz.
Araba yolculuğunda manzara da sizinle beraber hareket eder. Nereye gittiğinizi veya oraya nasıl varacağınızı kesin olarak bilmemek kadar özgürleştirici bir şey yoktur. Bir planınız, haritanız veya programınız olabilir, ama bunu değiştirebileceğinizi bilmek önemlidir. Yalnız ya da bir arkadaşınızla gidebilirsiniz.
Bir ülkeyi, bir şehri kucaklamanın en iyi yollarından biri, onu kendi gözlerinizle görmektir. Kimi kez zengin şehirler, doğal güzellikler kimi kez yoksulluk ve acı ile sıradan ya da yüce olan ile karşılaşırsınız. Bu dünyanın çeşitliliğidir.
Anadolu bir eritme potası veya mozaikten daha fazlasıdır yerli ve göçmen tarihlerinin, ırkların, kültürlerin, geleneklerin ve kimliklerin oluşturduğu büyük, zengin bir dokumadır. Çeşitlilik Anadolu’nun ruhudur- antik dönemden günümüze uzanan tarihi bir zenginliği içinde barındırır.
Anadolu’yu gezerken, antik kentlerden geçersiniz. Her karış toprağında ayrı bir tarihi eser ya da yapı bulunan bu zengin coğrafya her an yeni bir buluşa gebedir. Denizli’nin bir köyünden bir manzara önünüze düşer. Bir teyze kapısının önündeki sandalyenin üzerine oturmuş, sağ ayağını da altına almış, ellerini sallaya sallaya örgüsünü örüyor, dalmış gitmiş, düşüncelere… Elindeki yumakla beraber uzayıp giden örgü renklenir, giydiği kazağa karışır. Kocasına ya da torununa örüyordur elindekini… Hep kocasına örer, sonra ya kendi giyer ya da çocuklarından birine verir.
Köyün en büyük alanında kireç taşından kabaca yapılmış bir çeşme, çeşmenin musluğundan iki parmak kalınlığında bir su akar, suyun altında bir teneke dolar, başında saç örgülü kumral bir kız bekler. Ya da eski ahşap evlerin o güzel cumbalarına bakarak, yavaşlayarak dolaştığınızda seyahat etmek öyle anlamlı gelir ki! Ya da sonbaharda bir parka gidip etraftaki o rengarenk çiçeklere, o pastel renklere bakıp, yaprakların yavaş yavaş kurumaya başlamasıyla ortaya çıkan o toprak ve sonbahar kokusunu içine çektiğinizde yaşadığınızı hissedersiniz. Bu güzel kokuyu duyuyorsanız daha ne olsun…
Kapadokya’nın bir yerindesinizdir… Siz mahallenin birinden geçerken hanımlar hemen kapıya çıkar. Bir şey var, bir şey oluyor zannederler. Bilirsiniz yabancılar köylünün ilgisini çekerler. Çocuklar etrafınızı sarar, peşinize takılırlar. Oraya gittiğinizde yoksulluğu görürsünüz ve insanların ne koşullarda yaşam mücadelesi verdiğini gözlemlersiniz.
Kapadokya bölgesi sizi büyüleyecektir. Kum ve kayalıkların uzandığı geniş alanlar, olağanüstü kaya oluşumları, kumtaşı tepeleri ve devasa masiflerle adeta başka bir dünyaya ait gibi. Arabadan inin, çünkü yürüyüş zamanı gelmiştir. “Bulutların ardında gizlenmiş” olmak gibidir dağ gezintileri. Yeryüzü ile gökyüzü arasındasınızdır, hem toprağa bağlı kalırsınız hem sonsuzluğun zamansızlığını deneyimlersiniz.
Dağlar, genellikle inziva ve ruhsal yenilenmeyi simgelemiştir. Sosyal medya ve akıllı telefon teknolojisinin dikkat dağıtıcı unsurlarını yaşadığımız bu dönemde şimdi o yalnızlığa ve tefekkür etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Gece gökyüzünün sonsuz yıldızları, insana felsefi bir bakış açısı kazandırır ve manzaranın sade güzelliği, düşünme ve dönüşüm için boş bir tuval sağlar, içgörü kazanabileceğiniz anlardır. İnsan birdenbire her şeyi daha net görür; o ana dek bazı kararları alamayacak kadar zayıfken, o anda kendi gücünüzü, imkanlarınızı sezersiniz. Kendi kaderinizden sorumlu olduğunuzu. Her şeyin size bağlı olduğunu. İmkânsız, anlamsız ve akıl almaz olanın gerçekte sıradan ve bir o kadar basit olduğunu kavrarsınız. Hayatınızın huzurlu bir kesitini yaşarsınız. Huzur daima basittir ve insanı sakinleştirir.
Seyahat ederken, her zaman yolculuğa uygun bir müzik size eşlik etmeli. Yapmakta olduğunuz seyahat bir varış noktası değildir, yolda olduğunuzun bir hatırlatmasıdır. Taoizm, Budizm ve Hinduizm felsefelerinin yorumcusu olarak tanınan Alan Watts, birçok konuşmasında, yaşamın amacının bir hedefe ulaşmak değil, yaşamın kendisi ya da yolculuğu deneyimlemek olduğu fikrini ifade etmek için müzik ve dansı metafor olarak kullanmıştır. Kendiliğinden gelen bir dürtü ile müziğin ritmine uyum sağlarsınız. Bu yüzden benim için müzik ve seyahat birbirinden ayrılamaz.
Ancak araba sürmek tamamen hareket ve enerjiyle ilgilidir ve araba sürerken dinlemek için en uygun müzikler bu canlılık ve heyecanı barındırır. Ya da belki de arabada, özellikle de başkalarıyla birlikte şarkı söylemek son derece keyifli olduğu için, söylemesi kolay ve eğlenceli şarkılar da dinlemek keyifli olur.
Yalnızsanız, doğa ile baş başa gidersiniz. Doğanın size çağrıştırdıkları ile hayaller alemine dalarsınız. Manzaralar değişir, zamanın geçişine, hayatta olma hissine odaklanır anda olmanın huzurunu yaşar, derin duygularla yol alırsınız.
Araba yolculuğunda yan yollara sapabilir, hiç tahmin edemediğiniz mekanlara ulaşır, değişik bölgelerden geçersiniz. Evlerin, çiftliklerin ve tarlaların yanından, dolu yük ambarlarından veya paslanmış otomobillerin mezarlıklarından geçebilirsiniz. İstediğiniz zaman uzanabilir, uyuyabilir, içebilir ve yemek yiyebilirsiniz. İstediğiniz yerde bir mola verebilirsiniz. Gezmenin tadını çıkarırsınız. Var olmanın sevincini yaşarsınız.
Jack Kerouac, Yolda adlı kitabında şöyle diyor:
“Arkamda hiçbir şey yok, önümde her şey var, tıpkı yolda olduğu gibi.”
Arkamızda her zaman bir geçmişi bırakırız, ama şimdiki zamanın gücü geçmişi asla hayal edemeyeceğimiz şekilde değiştirebilmesinden gelir. Mutlu yolculuklar…
(Görseller Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Portalı'nden alınmıştır)